Göbekli Tepe’nin 'dünyanın ilk tapınağı' olarak mimlenmesiyle başlayan çarpıtmalar periyodik biçimde devam ediyor. Bunların -şimdilik- sonuncusu Bursa UNESCO Derneği ve BUSİAD’ın düzenlediği söyleşiden geldi ve 'dünyanın ilk ameliyatının Göbekli Tepe’de yapıldığı' ilan edildi.
Şanlıurfa’nın Karaharabe (Örencik) köyü yakınlarında yer alan Göbekli Tepe, ilk kez 1963 yılında İstanbul ve Chicago Üniversiteleri Güneydoğu Anadolu Tarihöncesi Araştırmaları Karma Projesi çerçevesinde yerleştirilen yüzey araştırmasında bulunmuş, 1995 yılında Prof. Dr. Klaus Schmidt öncülüğünde kazı çalışmaları yeniden başlatılmıştır. Yaklaşık 11 bin yıllık tarihi ile keşfedilmiş ve halen keşfedilmeyi bekleyen kuşkusuz önemli bir buluntu yeridir.
“Üst Çatı Örtüsü Kaplama Projesi” öncesi ve sonrası Göbekli Tepe
Çanak Çömlek Öncesi Neolitik A Dönemine tarihlenen bu anıtsal yapı topluluğu, yazısız döneme ait mevcut bilginin azlığı da düşünüldüğünde, bir yandan insanlık tarihine dair ufuk açıcı veriler sunar ve pek çok alanda bir ilke işaret ederken diğer yandan ne yazık ki bilim dışı, asılsız “ilk”ler ve turizm fantezisinin saldırısı altındadır.
İŞTE O ASILSIZ 'İLK'LER...
“Göbekli Tepe dünyanın ilk tapınağıdır”: Bahsi geçen bilim dışı ve asılsız “ilk”lerin belki de en tehlikelisi Göbekli Tepe’yi “dünyanın ilk (en eski) tapınağı” olarak mimleyen tezdir. [1] Öncelikle, yapının inşa edildiği çağda yaşayan toplulukların avcı-toplayıcı oldukları bilinmektedir. Bu toplulukların, henüz, doğa karşısında görece zayıf oluşu (alet yapımının gelişkinlik düzeyi, nüfusun az oluşu vd.), hayatta kalabilmek için gereksinilenden fazlasını sürekli olarak üretmeyi olanaksız kılmıştır. Verili dönemde -tarımsal- ürün fazlasının olmayışı ise, bu fazlaya sistemli olarak el koyacak ayrıcalıklı bir kesimin ve son kertede yerleşik sömürü mekanizmalarının da olamayacağı anlamına gelmektedir.
Oysa böylesi bir “tapınağın” inşası ekonomik gücü elinde bulunduran ve bu gücü kontrol eden ayrıcalıklı bir -ruhban- sınıfın varlığını, dolayısıyla kolektif hareketi yönlendirecek bir otoriteyi gerektirir. Bu ise ancak birkaç bin yıl sonranın konusudur. Tarımsal fazlanın sürekli olarak birikmesi insanın insanı sömürmesinin maddi zeminini oluşturacak, örgütlü bir inanç biçimi buna eşlik edecektir.
Dolayısıyla özellikleri basitçe genellenen söz konusu dönemde inşa edilen ve kullanım amacı halen tartışmalı olan bir yapıyı peşinen “tapınak” olarak etiketlemek bilimsel yönteme aykırı olacaktır. Öte yandan alanda yapılan çalışmalardan, son kazı başkanı Schmidt’in birkaç popüler süreli yayın röportajında söyledikleri dışında, gerek popüler kültürde gerekse bilim çevrelerinde çokça alıcı bulan bu tezi doğrulayacak nitelikte herhangi bir veri elde edilememiştir.
“Dünyanın ilk ameliyatı Göbekli Tepe’de yapıldı”: Göbekli Tepe’nin “dünyanın ilk tapınağı” olarak ilan edilmesiyle başlayan çarpıtmalar periyodik biçimde devam etmektedir. Bursa UNESCO Derneği ve BUSİAD’ın düzenlediği söyleşiye “uzman antropolog ve tarihçi” sıfatıyla çağırılan Dr. Levent Sevik, 14 bin yıl önce dünyanın ilk -beyin- ameliyatının Göbekli Tepe’de yapıldığını iddia etmiş, Göbekli Tepe bu vesile ile yeni bir “ilk”e imza atmıştır. Oysa kazılarda ele geçen parçalanmış ve kazıma-delme gibi işlemler yapılmış kafatası parçaları üzerinde yapılan incelemeler (mikroskobik vb.) “tarihteki ‘ilk’ beyin ameliyatının varlığına işaret ettiği” iddia edilen izlerin ölüm-sonrası (post-mortem) olduğunu göstermektedir.
Göbekli Tepe’de ele geçen kafataslarının şematik çizimi. Gri göstergeler buluntulanan kafatasları; kırmızı göstergeler modifikasyonlar (Kaynak: “Modified human crania from Göbekli Tepe provide evidence for a new form of Neotlithic skull cult”)
Ayrıca, şimdilik mevcut bulgulara göre, trepanasyon [2] yapıldığı bilinen tek yerleşme, MÖ 9. bin yıla tarihlenen Aşıklı Höyük’tür: “Aşıklı dışında hiçbirinde operasyonun (trepanasyon) canlı üzerinde gerçekleştirildiğine dair kesin iz yoktur.” Anlaşılan o ki en başta kronolojik bir hatayı içinde barındıran bu son “ilk” de bilimsel dayanaktan yoksundur. “Uzman antropolog ve tarihçi” Sevik, hiçbir yetkinliği olmamasına rağmen yapının ne olduğuna, kimler tarafından yapıldığına, ne amaçla ve nasıl yapıldığına dair söylev vererek süregelen bilim dışı ve asılsız “ilk”leri pekiştirmiş, üzerine bir yenisini eklemiştir.
Notlar:
[1] Bu son yıllarda, Türkiye arkeolojisinde, nedenleri belli, ortaya çıkmış bir modadır. Trakya ve Anadolu’da çalışan arkeologların büyük bir bölümü, hangi çağ/dönemle ilgili araştırma/kazı yapıyorlarsa, ne ilginçtir ki muhakkak kalıntı/buluntulardan bir ya da ikisi, “en eski” ya da “ilk” olmaktadır.
[2] Trepanasyon: Baş delgi ameliyatı ya da tıp dilindeki adıyla trepanasyon kafatasında seçilen bir bölgede, baş derisi kaldırıldıktan sonra bir parçanın belirli bir teknik ve amaç doğrultusunda beyin ile dura matere zarar verilmeden çıkarıp alınması demektir. Trepanasyon sadece yaşayan değil, daha önceden ölmüş birinin kafatasında da gerçekleştirilir. Bu operasyon sırasında kullanılan alete, hangi maddeden yapılmış olursa olsun trepan adı verilir. Başta gerçekleştirilen trepanasyon, eğer yaşayan birinin başında yapılmış ise cerrahi bir müdahale sayılır. Trepanasyon çeşitli kültürlerde rastlanması ve tarihsel bir geçmişi olması nedeniyle, aynı zamanda kültürel bir boyut da içermektedir.
Tanrılar saltanatı Mısır’ın beş büyük tanrı ve tanrıçasını belirler. Bunlar Osiris (Us-Ar), İsis (Setekh), Neftis (Nebt Het) ve Horus (Heru)dur. Heredot, İ.Ö. 460 yıllarında Mısırlı rahiplerden aldığı bilgilerde Osiris’in dönemi ile, o yıllar arasında 15.000 yıl geçtiğini bildiriyor. Tarihler oldukça kafa karıştırıcı ancak, yeni yapılmış bazı araştırmalar var ve ejiptologların İ.Ö. 2500 dolaylarında yapıldıklarını söylediklleri Gize’deki Sfenks’in yaşı hakkında ürkütücü bulgular sunuyor. Manetho Mısır tarihini hemen hemen M.Ö. 20.000’lere taşıyan saptamalar yapmış.
Elbette tarihçiler aynı fikirde değil, genel anlamda M.Ö. 3000’lerde gibi hesaplıyorlar ama Manetho’nun sıralaması şöyle: 7 Büyük Tanrı Dönemi – 12.300 yıl. 12 Tanrı Dönemi – 1570 yıl. 30 Yarı Tanrı Dönemi – 3650 yıl. Kargaşa Dönemi 350 yıl.
Mısırlılar, gün doğmak üzere iken son olarak görülen yıldıza veya takımyıldıza ayrı önem verirler.
Mısırlılar yaz gündönümünü " yılbaşı" olarak alırlardı, yani yeni yıl daima Sirius'un helyak doğuşu ile belirlenirdi. Örneğin İsis'in sembolü Sirius yıldızı, 21 Haziran şafak öncesi ortaya çıkar, yani yılbaşı bu tarihtir ve Nil nehrinin senelik taşma dönemlerinin ilk günleridir.
Gün doğmak üzere iken, son olarak görülen yıldız veya takımyıldızın yükselişi “Heliak yükselişi”dir fenomen olarak da, takvim ve dini etkiler. Sfenks’in yapıldığı öngörülen tarih, ilkbahar ekinoksunda Boğa takımyıldızının heliak yükselişe geçtiği bir tarihti. Bu da, Sfenks’in boğa olarak değil de, neden aslan olarak yapılmış olduğu sorusunu akla getiriyordu.
Belçikalı yazar Robert Bauval ve “Tanrıların Parmak İzleri” adlı kitabın yazarı Graham Hancock elele verdiler ve ilkbahar ekinoksunda Aslan burcunun helyak yükselişe geçtiği tarihi araştırmaya koyuldular. Tabi tüm bunları, bir bilgisayar programı (skyglobe 3.2) yardımıyla, Orion ile piramitlerin bir bir aynı doğrultuya yerleştiği tarihi arayarak başardılar. Karşılarına çıkan helyak yükseliş tarihi, ilginç bir şekilde İ.Ö. 10.500’ü gösteriyordu. Demek ki, çok eski bir başlangıç söz konusuydu.
Kaynak: Okültizm ve Enerji, Ferda Ercan Uyulan, sayfa: 338-339
Gize’deki üç piramitin İ.Ö. 2900-2270 döneminde hüküm süren 1. sülaleden 5. sülaleye uzanan Eski İmparatorluk döneminde yapıldığı söyleniyor. Keops’un (Büyük Piramit) ise, 2500 yıllarında yapıldığı düşünülmekte . Ancak, Orion’un o zamanlarda bulunduğu konuma bakıldığında Gize’deki piramitlerin konumundan 45 derecelik bir sapma gösterdiği anlaşılmıştı. Acaba gerçek tarih neydi? Bauval ve Hancock Skylobe 3.2 ile, birebir aynı doğrultuya yerleşen tarihi araştırmış ve yine İ.Ö. 10.500 tarihine ulaşmışlardır. Diyelim ki, bu, yapım tarihi değildi, o zaman çok eski bir dönemi anmak üzere, o dönemin anısına Orion’un İ.Ö. 10.500’lerdeki konumunu yeryüzünde canlandırmış olabilirler.
Bundan 4.500 yıl öncesinde böylesi bir astroloji bilgisi ise, anlaşılır türden olmasa gerek.
Kaynak: Okültizm ve Enerji, Ferda Ercan Uyulan, sayfa: 342
Büyük Piramit, yalnızca anıtsallığın ve sağlamlığın eksiksiz bir örneği değildir. Onu eşsiz kılan eşsiz kesinliği ve karmaşıklığıdır. Gerçek kuzeye kusursuz şekilde uygun yönlendirildiğinden zaten söz etmiştik. Ama bu yapının en sıra dışı yanı, mezar odasından –ve onun altındaki mezardan- çıkıp, masif taş blok yığınının içerisinde ilerleyerek dış yüzeyine ulaşmadan sonlanan daracık bacalardır. Yanlış bir biçimde “hava bacaları” adı verilen bu bacaların amacı, daha yüce ve aşkındı: Bunlar yıldızlara – özellikle de Sirius’un (Köpek Yıldızı) gökyüzünde ulaştığı en yüksek noktaya, Avcı (Orion) takımyıldızındaki bir yıldıza ve gökkure kuzey kutbu etrafında dönen iki batmayan yıldıza- işaret etmekteydiler. Eski Mısırlılar hünerli gökbilimcilerdi ve yıldızlar devlet dininde, özellikle de kralın ahret hayatına ilişkin inançlarda önemli bir rol oynamaktaydı. Batmayan yıldızlar özel bir merak kaynağıydılar. Geceleyin gökyüzünde yalnızca bu yıldızlar sürekli görülebilir kalmakta, asla batmamakta ve bu nedenle de kralın edebi yazgısı için mükemmel bir eğretileme oluşturmaktaydılar. Keops’un piramidi, adeta gökyüzü ile yeryüzünü kralın daimi mutluluğu için birleştirmenin bir yoluydu.
Kaynak: Toby Wilkinson, Eski Mısır (Sayfa 122)
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-681F960DF -- 16 Mart 2019; 9:16:19 >
Ameliyat konusunda bir şey diyemem ancak ister tapınak ister mangal evi olsun fiilen 11.000 yıl önce yapılmış kompleks bir yapı orada dururken
"bunun yapılması için oluşacak şartlara daha 1000 yıl vardı" demek kulağı tersten tutmak demek.
Zira;
O insanlar sizin bildiğiniz tarihten 11.000 / ilk yapı olur dediğiniz tarihten ise 1000 yıl önce oraya o kompleksi dikmiş, bugün size düşen görev aradaki 11000 yıllık boşluk için daha çok kazmak araştırmak
"bu yapının yapılmasına daha 1000 yıl vardı" demek değil.
+ O yapı kompleksi fiziken ve fiilen orada bulunduğundan beri aşağıdaki yazdıklarınız boşa çıkmış oluyor. Göbeklitepeyi bu kadar önemli yapanda bu.
"[1] Öncelikle, yapının inşa edildiği çağda yaşayan toplulukların avcı-toplayıcı oldukları bilinmektedir. Bu toplulukların, henüz, doğa karşısında görece zayıf oluşu (alet yapımının gelişkinlik düzeyi, nüfusun az oluşu vd.), hayatta kalabilmek için gereksinilenden fazlasını sürekli olarak üretmeyi olanaksız kılmıştır. Verili dönemde -tarımsal- ürün fazlasının olmayışı ise, bu fazlaya sistemli olarak el koyacak ayrıcalıklı bir kesimin ve son kertede yerleşik sömürü mekanizmalarının da olamayacağı anlamına gelmektedir.
Oysa böylesi bir “tapınağın” inşası ekonomik gücü elinde bulunduran ve bu gücü kontrol eden ayrıcalıklı bir -ruhban- sınıfın varlığını, dolayısıyla kolektif hareketi yönlendirecek bir otoriteyi gerektirir. Bu ise ancak birkaç bin yıl sonranın konusudur. Tarımsal fazlanın sürekli olarak birikmesi insanın insanı sömürmesinin maddi zeminini oluşturacak, örgütlü bir inanç biçimi buna eşlik edecektir. "
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi DOMIX -- 16 Mart 2019; 11:20:30 >
Doğru mu yanlış mı bilemem ama o bölgede turist yığını oluşturursa bizim için artı yöndedir diye düşünüyorum. Araştırmalar daha devam etmekte ilerleyen yıllarda daha somut bulgular çıktıkça ne olduğu da ortaya çıkacaktır.
< Resime gitmek için tıklayın >
Şanlıurfa’nın Karaharabe (Örencik) köyü yakınlarında yer alan Göbekli Tepe, ilk kez 1963 yılında İstanbul ve Chicago Üniversiteleri Güneydoğu Anadolu Tarihöncesi Araştırmaları Karma Projesi çerçevesinde yerleştirilen yüzey araştırmasında bulunmuş, 1995 yılında Prof. Dr. Klaus Schmidt öncülüğünde kazı çalışmaları yeniden başlatılmıştır. Yaklaşık 11 bin yıllık tarihi ile keşfedilmiş ve halen keşfedilmeyi bekleyen kuşkusuz önemli bir buluntu yeridir.
< Resime gitmek için tıklayın >
“Üst Çatı Örtüsü Kaplama Projesi” öncesi ve sonrası Göbekli Tepe
Çanak Çömlek Öncesi Neolitik A Dönemine tarihlenen bu anıtsal yapı topluluğu, yazısız döneme ait mevcut bilginin azlığı da düşünüldüğünde, bir yandan insanlık tarihine dair ufuk açıcı veriler sunar ve pek çok alanda bir ilke işaret ederken diğer yandan ne yazık ki bilim dışı, asılsız “ilk”ler ve turizm fantezisinin saldırısı altındadır.
İŞTE O ASILSIZ 'İLK'LER...
“Göbekli Tepe dünyanın ilk tapınağıdır”: Bahsi geçen bilim dışı ve asılsız “ilk”lerin belki de en tehlikelisi Göbekli Tepe’yi “dünyanın ilk (en eski) tapınağı” olarak mimleyen tezdir. [1] Öncelikle, yapının inşa edildiği çağda yaşayan toplulukların avcı-toplayıcı oldukları bilinmektedir. Bu toplulukların, henüz, doğa karşısında görece zayıf oluşu (alet yapımının gelişkinlik düzeyi, nüfusun az oluşu vd.), hayatta kalabilmek için gereksinilenden fazlasını sürekli olarak üretmeyi olanaksız kılmıştır. Verili dönemde -tarımsal- ürün fazlasının olmayışı ise, bu fazlaya sistemli olarak el koyacak ayrıcalıklı bir kesimin ve son kertede yerleşik sömürü mekanizmalarının da olamayacağı anlamına gelmektedir.
Oysa böylesi bir “tapınağın” inşası ekonomik gücü elinde bulunduran ve bu gücü kontrol eden ayrıcalıklı bir -ruhban- sınıfın varlığını, dolayısıyla kolektif hareketi yönlendirecek bir otoriteyi gerektirir. Bu ise ancak birkaç bin yıl sonranın konusudur. Tarımsal fazlanın sürekli olarak birikmesi insanın insanı sömürmesinin maddi zeminini oluşturacak, örgütlü bir inanç biçimi buna eşlik edecektir.
Dolayısıyla özellikleri basitçe genellenen söz konusu dönemde inşa edilen ve kullanım amacı halen tartışmalı olan bir yapıyı peşinen “tapınak” olarak etiketlemek bilimsel yönteme aykırı olacaktır. Öte yandan alanda yapılan çalışmalardan, son kazı başkanı Schmidt’in birkaç popüler süreli yayın röportajında söyledikleri dışında, gerek popüler kültürde gerekse bilim çevrelerinde çokça alıcı bulan bu tezi doğrulayacak nitelikte herhangi bir veri elde edilememiştir.
“Dünyanın ilk ameliyatı Göbekli Tepe’de yapıldı”: Göbekli Tepe’nin “dünyanın ilk tapınağı” olarak ilan edilmesiyle başlayan çarpıtmalar periyodik biçimde devam etmektedir. Bursa UNESCO Derneği ve BUSİAD’ın düzenlediği söyleşiye “uzman antropolog ve tarihçi” sıfatıyla çağırılan Dr. Levent Sevik, 14 bin yıl önce dünyanın ilk -beyin- ameliyatının Göbekli Tepe’de yapıldığını iddia etmiş, Göbekli Tepe bu vesile ile yeni bir “ilk”e imza atmıştır. Oysa kazılarda ele geçen parçalanmış ve kazıma-delme gibi işlemler yapılmış kafatası parçaları üzerinde yapılan incelemeler (mikroskobik vb.) “tarihteki ‘ilk’ beyin ameliyatının varlığına işaret ettiği” iddia edilen izlerin ölüm-sonrası (post-mortem) olduğunu göstermektedir.
< Resime gitmek için tıklayın >
Göbekli Tepe’de ele geçen kafataslarının şematik çizimi. Gri göstergeler buluntulanan kafatasları; kırmızı göstergeler modifikasyonlar (Kaynak: “Modified human crania from Göbekli Tepe provide evidence for a new form of Neotlithic skull cult”)
Ayrıca, şimdilik mevcut bulgulara göre, trepanasyon [2] yapıldığı bilinen tek yerleşme, MÖ 9. bin yıla tarihlenen Aşıklı Höyük’tür: “Aşıklı dışında hiçbirinde operasyonun (trepanasyon) canlı üzerinde gerçekleştirildiğine dair kesin iz yoktur.” Anlaşılan o ki en başta kronolojik bir hatayı içinde barındıran bu son “ilk” de bilimsel dayanaktan yoksundur. “Uzman antropolog ve tarihçi” Sevik, hiçbir yetkinliği olmamasına rağmen yapının ne olduğuna, kimler tarafından yapıldığına, ne amaçla ve nasıl yapıldığına dair söylev vererek süregelen bilim dışı ve asılsız “ilk”leri pekiştirmiş, üzerine bir yenisini eklemiştir.
Notlar:
[1] Bu son yıllarda, Türkiye arkeolojisinde, nedenleri belli, ortaya çıkmış bir modadır. Trakya ve Anadolu’da çalışan arkeologların büyük bir bölümü, hangi çağ/dönemle ilgili araştırma/kazı yapıyorlarsa, ne ilginçtir ki muhakkak kalıntı/buluntulardan bir ya da ikisi, “en eski” ya da “ilk” olmaktadır.
[2] Trepanasyon: Baş delgi ameliyatı ya da tıp dilindeki adıyla trepanasyon kafatasında seçilen bir bölgede, baş derisi kaldırıldıktan sonra bir parçanın belirli bir teknik ve amaç doğrultusunda beyin ile dura matere zarar verilmeden çıkarıp alınması demektir. Trepanasyon sadece yaşayan değil, daha önceden ölmüş birinin kafatasında da gerçekleştirilir. Bu operasyon sırasında kullanılan alete, hangi maddeden yapılmış olursa olsun trepan adı verilir. Başta gerçekleştirilen trepanasyon, eğer yaşayan birinin başında yapılmış ise cerrahi bir müdahale sayılır. Trepanasyon çeşitli kültürlerde rastlanması ve tarihsel bir geçmişi olması nedeniyle, aynı zamanda kültürel bir boyut da içermektedir.
Kaynaklar:
https://www.birgun.net/haber-detay/dunyanin-ilk-ameliyati-gobeklitepede-... (26.02.2019)
https://www.academia.edu/33689823/Modified_human_crania_from_Göbekli_Tepe_provide_evidence_for_a_new_form_of_Neolithic_skull_cult (26.02.2019)
Metin Özbek, “Çayönü’nde Kafatası Delgi Operasyonu”, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi: Cumhuriyetimizin 75. yıl özel sayısı, 1998.
http://haber.sol.org.tr/bilim/gobekli-tepe-ve-ilkler-yanilsamasi-258547
DH forumlarında vakit geçirmekten keyif alıyor gibisin ancak giriş yapmadığını görüyoruz.
Üye Ol Şimdi DeğilÜye olduğunda özel mesaj gönderebilir, beğendiğin konuları favorilerine ekleyip takibe alabilir ve daha önce gezdiğin konulara hızlıca erişebilirsin.
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >