1. sayfa
Dünyaya yeni gelen bir bebek için besin hazırlamak gerekseydi, kompozisyonunda şu maddelerin belli oranlarda olması gerekirdi: su, protein, aminoasit, karbonhidrat, yağ, yağ asitleri, mineral ve vitaminler (A, sekiz alt grubu olan B, C, D, E ve K vitaminleri). Bunlardan mineraller kendi aralarında şu şekilde sınıflandırılmaktadır: a) Ana yapı elementleri: karbon, azot, oksijen, hidrojen. b) Makro mineraller: kalsiyum, magnezyum, sodyum, klor, potasyum, kükürtten yapılı olanlar. c) Mikro elementler (eser elementler): demir, iyot, çinko, bakır, krom, manganez, selenyum, molibden, kobalt, flor, nikel, vanadyum, silisyum. |
Büyük oranda sıvıdan oluşan insan vücudunun bu ihtiyacı suyla karşılanır. Ceninin bünyesinde toplam sıvı, gebeliğin 10. haftasında vücut ağırlığının % 94'ünü oluştururken, yeni doğmuş bir bebekte vücut ağırlığının % 79'u kadardır. Bebek üç aylık olunca vücut toplam sıvısı % 70'e, bir yaşına gelince de % 60'a iner. Erişkinlerin vücut sıvısının toplam vücut ağırlığına oranı % 55 civarındadır. Erişkinlerde vücuda günlük giren ve çıkan su miktarı toplam vücut ağırlığının % 6'sı kadar iken, süt çocuklarında bu miktar bunun 4 katıdır (% 25). Neticede, bebeklerde su eksikliği (dehidratasyon) hızlı gerçekleşir. Öyleyse bebeğe verilecek besinin su miktarı yüksek olmalıdır. Bu yüzden çocuğa rahmet çeşmesinden akıtılan anne sütünün % 90'ı sudur. |
Büyüme ve organ tamiri için gerekli temel besin olan proteinler, anne sütünde katı (kazein) ve çözünebilir (whey) protein şeklindedir. Anne sütündeki kazein inek sütündeki kazeine göre daha yumuşak pıhtılar oluşturur ve sindirilmesi daha kolaydır. Anne sütündeki whey proteinlerinin çoğu anti-enfektif hususiyette yaratıldığından, bebeği enfeksiyonlardan korumada rol alırlar. Hayvan sütlerinde ise, bebeğe faydalı olacak anti-enfektif proteinler yoktur. Bağışıklık sistemi tam olarak gelişmediğinden, bebek, enfeksiyonlarla mücadele edemez. Bu yüzden bebeğin korunması, bebekler için hem bir besin, hem de bebeği enfeksiyonlara karşı koruyan canlı bir sıvı özelliğindeki anne sütü yoluyla sağlanır. Anne sütünde bulunan makrofajlar ve lenfositler canlı olduğundan, hiçbir besin, anne sütünün yerini tutamaz. |
Anne sütüne, karbonhidratlardan bebeğin bağırsağına uygun olan lâktoz şekeri konulmuştur. Bu madde yavaş ve kolay sindirildiğinden, kan şekerini, çocuğun ihtiyacına uygun oranlarda tutar. Anne sütündeki lâktoz miktarı, anne diyetinden etkilenmez. Lâktoz, ayrıca sütteki kalsiyum emilimini artırır. Lâktozu meydana getiren moleküllerden biri olan galâktoz molekülü, bazı yağ molekülleriyle birleşerek bebeğin beyin gelişimi için çok önemli olan bileşikleri meydana getirir. Lâktoz bebeğin bağırsaklarında lâktobasillus bifidus denen mikropların çoğalmasında rol alır. Böylece bebeğin bağırsak florası, zararlı olmayan bu bakterilerden teşekkül eder. Sonuçta bebeğin ishallerden korunması sağlanır. |
Anne sütünde ayrıca 100'den fazla çeşidiyle oligosakarit denen küçük şekerler vardır. Oligosakaritler ve diğer anti-enfektif maddeler, bağırsaklarda zararlı mikroplara yapışarak bunların bağırsaklara tutunmalarının önlenmesinde ve bu şekilde bebeğin bu zararlı mikroplardan korunmasında rol oynar. Prematüre bebeklerde, anne sütündeki lâktozun % 90'ından fazlası emme sonrasında bağırsak mukozasıyla kana geçer. Henüz immün sistemi yeterince gelişmemiş prematüreler için oligosakaritler vasıtasıyla sağlanan bu koruma ne annenin, ne de bebeğin iradesiyle sağlanabilir. |
Anne sütünün mineral muhtevası, anne beslenmesiyle değişmez. Anne sütünde bebeğin ihtiyacı kadar mineral bulunur. Annenin mineral depoları kullanılarak bebeğin ihtiyaçları, anne sütü vasıtasıyla temin edilir. Anne sütünde ilk aylar için yeterli vitamin bulunmaktadır. Ayrıca anne sütünde büyüme faktörleri, enzimler ve bugün dahi görevlerini anlayamadığımız on çeşit hormon bulunmaktadır. |
Eyvallah.... |
%90 ya o ya da etrafındakilerden biri buralara bile sıçradılar |
+1 aynen. |
1. sayfa
Hayatı için tehlike arz eden düşmanlardan korunma sisteminin yanında, yeni doğan bebeğin besininin de, onun gelişimine uygun bir terkipte olması gerekir. Zira bebeğin, yeterince olgunlaşmamış sindirim sistemi ve hassas böbrekleri, her şeyi gıda olarak tüketmeye hazır değildir. Bu bebeğe uygun besin hazırlamak görevi de ebeveynlere verilseydi, nasıl bir besin hazırlarlardı? Ve bu besinin bebeğin bağırsaklarına, böbreklerine uygun olması için ne gibi tedbirler alırlardı? Bebeği, hem besleyecek, hem de mikroplara karşı koruyacak çift fonksiyonlu bir besin hazırlamak akıllarına gelir miydi? Bu sorular çoğaltılabilir.