Arama butonu
Bu konudaki kullanıcılar: 1 misafir, 1 mobil kullanıcı
12
Cevap
763
Tıklama
0
Öne Çıkarma
Xerath - Serbest (Xerath'ın Hikayesi)
F
11 yıl
Yarbay
Konu Sahibi

SERBEST

Bu o andı.

Tek bir an ona çok pahalıya patlamıştı. Planlama bir ömür boyu sürmüştü. Yozlaşmış imparatorluk ve onun destekçisi genç prens, çok güvendikleri boş ve anlamsız güneş sembolünün altında kalacaklardı. Kıskançça savunulan ve pintice sunulan ölümsüzlüğün anahtarı sadece ona aitti ve dünyanın gözü önünde çalındı. Mükemmel intikamın tek bir anı sonunda Xerath adındaki esiri serbest bıraktı.

Efendisinin miğferi herhangi bir insancıl ifade ortaya koymuyordu ve sevgiyle oyulmuş metal bu yönde bir cevap olamazdı. Xerath, ruhsuz şahinin yüzüne doğru aynı şekilde gülümsedi, bu gerçek bir mutluluktu. Esaret ile geçirilmiş bir hayat, çılgın bir imparator ve kibirli birisi, tahta karşı gerçekleştirilen oyunlar, lanetli bir arayış zor bile olsa onu tüketen bilgiyi hatırlattı. Tümü bu tuhaf maskeli kişiyi Yükseliş’e iten nedenlerdi.

Sesli bir şekilde dile getirilen her kelime bir saldırıydı: Kumun zamanı seni tüketene kadar kırık bir taşa bağlı kalırken biz yükseleceğiz. Hayır. Artık değil ve asla olmayacak. Seçilen altın efendiler güneşin bağrına basılamayacak ve tanrı olamayacaklar. Bir esir bunu yapacak; basit bir esir, bir zamanlar soylu bir çocuğu kumlardan kurtarma talihsizliğine sahip olan birisi.

Bu günah için Xerath, korkunç ve çıldırtıcı bir vaat ile cezalandırılmıştı: özgürlük. Elde edilemez. Yasaklı. Bu düşünce esirin zihninde canlansa bile ölümle cezalandırılacaktı. Yükseliş, geride kalan et ve kemiklere, onun ruhunun derinliklerine ve içindeki loş pırıltılı hainliğe doğru bakabilirdi. Sonunda, işte buradaydı, canlı kumların merkezinden sürüklenip gelen genç prens tarafından konuşulmaktaydı. Altın Güneş Azir, kölesini ve yeni arkadaşını serbest bırakmaya yemin etmişti.

Verilen söz bugüne kadar yerine getirilmemişti. Teşekkür borçlu olan çocuk, onların gerçekleştirdiği etkiden masum bir şekilde habersizdir. Azir, yüzyıllardır uygulanan bir kuralın tersini nasıl yapabilirdi? Gelenekleriyle, babasıyla, kaderiyle nasıl mücadele edebilirdi?

Sonuç olarak, genç imparator sözünü tutmadığı için bunları tamamen kaybedebilirdi.

Bu yüzden, Xerath yükseltildi ve eğitildi, neticede Azir’in sağ kolu oldu ancak asla özgür bir adam olamadı. Verilen söz, önceden olduğu kişi ve yaptıkları nedeniyle yutuldu. Küçük, basit ve hayatı için doğru olan bir şeyi göz ardı etmek ile Xerath her şeyi, onu göz ardı eden şeylerin tümünü, hak ettiği her şeyi geri almaya karar verdi: imparatorluk, Yükseliş ve özgürlüğün mutlak en saf hali.

Görkemli Yükseliş Kürsüsüne doğru atılan her ileri adım ile kendisini imparatorun arkasına yerleştirdi ve etrafı sözde Shurima’yı korumak ile görevli olan beceriksiz gözcüler tarafından kuşatılmıştı. Xerath, şok olduğu bu durum karşısında bilinmeyen bir hafiflik hissetmişti. Bu mutluluk muydu? İntikam mutluluğu getirmiş miydi? Etkisi tamamen fizikseldi.

Tam o anda, ona acı çektiren sinir bozucu altın zırhlı ona acı çektiren şeyi durdurdu. Döndü ve Xerath’a doğru yürümeye başladı.

Biliyor muydu? Böyle bir şey nasıl mümkün olabilirdi? Bu saplantılı ve şımarık çocuk? Bu dürüst, bu hatalı yardımsever imparatorun elleri en az Xerath’ın elleri kadar kirli miydi? Bilseydi bile sürmekte olan öldürücü darbeler karşısında duramazdı.

Xerath, beklenmedik her olayı planlamıştı. Rüşvet vermişti, öldürmüştü, yenmişti ve yıllarca bunları çizmişti. Hatta Nasus ve Renekton kardeşleri bile bu olaydan uzak tutmayı başarmıştı ancak planları arasında bu yoktu…

Altın Güneş, Çölün Merkezinin Sevgilisi, yakında Yükseliş’e katılacak olan Shurima’nın imparatoru, miğferini çıkardı, gururlu kaşlarını ve gülümseyen gözlerini gösterdi ve onları en eski ve en güvenilir arkadaşına çevirdi. Kardeşlerin sevgisinden, arkadaşların sevgisinden, kazandığı zorlu mücadelelerden, diğerlerinin kayıplarından, gelecekten ve son olarak… özgürlükte söz etti.

Xerath’ı kuşatan gardiyanlara silahlarını indirmelerini ve hareket etmelerini emretti.

Genç prens biliyordu. Xerath’ın planları tamamlanmış mıydı?

Ancak zırhlar içerisindekiler onu saygıyla selamlıyorlardı. Onlar için bir tehdit yoktu, onu onurlandırıyorlardı. Onu tebrik ediyorlardı.

Hepsi özgürlüğü içindi.

Nefret ettiği efendisi onu özgür bırakmıştı, herkes kurtarılmıştı. Zincirlenen herhangi bir Shurimalı kalmamıştı. Azir, halkını serbest bırakarak bir insan gibi davranıyordu.

Bir araya getirilmiş kitlelerin haykırışları Xerath’ın sahip olması gereken cevapları bastırıyordu. Azir miğferini giydi ve kürsüye doğru yürüdü, görevliler onu asla gerçekleşmeyecek olan tanrılık için hazırladılar.

Xerath, tek parça olan Güneş Kursu’nun gölgesinde durdu, imparatorluğun yok edici sonunun birkaç saniye ötede olduğunu biliyordu.

Çok geç arkadaşım. Çok geç kardeşim. Hepimiz için çok geç.

efsaneler ligi.net'ten alıntıdır.

DH forumlarında vakit geçirmekten keyif alıyor gibisin ancak giriş yapmadığını görüyoruz.

Üye olduğunda özel mesaj gönderebilir, beğendiğin konuları favorilerine ekleyip takibe alabilir ve daha önce gezdiğin konulara hızlıca erişebilirsin.

Üye Ol Şimdi Değil





< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Fasmodey -- 20 Ekim 2014; 19:20:24 >

T
11 yıl
Yarbay

Yararlı konu.



K
11 yıl
Yarbay

Faydalı hikaye, eline saglık



< Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >

F
11 yıl
Yüzbaşı

Yararlı paylaşım. Hocam azirinde hikayesini cevirmislermi mobildeyim bakamadımda



< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
Bu mesaja 1 cevap geldi.
M
11 yıl
Yarbay

Hiçbir şey anlamadım. Kafamın dağanıklıkığından mı yoksa ciddin mi karışık


Bu mesaja 1 cevap geldi.
L
11 yıl
Binbaşı

Anlamadım lan:(



< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >

T
11 yıl
Binbaşı

Ultimate xerath'a geliyor hayırlı olsun



< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
Bu mesaja 2 cevap geldi.
E
11 yıl
Yarbay

Bunların hikayesinin videosu vardı 2. bölümden sonrası çıktı mı onun?



F
11 yıl
Yarbay
Konu Sahibi

Ortaya Çıkan

Azir, altın sarısı kumlarla kaplı İmparatorların Yolu’ndan yürüdü. Shurima’nın en eski hükümdarlarının – atalarının – muazzam heykelleri gösterdiği gelişmeyi izlemişlerdi.

Yumuşak, gölgemsi bir ışık şafaktan hemen önce şehrinin üzerinde süzüldü. Yıldızlar, yükselen güneşin az sonra onları söndüreceğini bile bile tüm parlaklıklarıyla gökyüzünde parıldamaktaydı. Gece vakti gökyüzü Azir’in hatırladığı gibi değildi; takımyıldızların ve yıldızların muazzam düzeni bozulmuştu. Bir milenyum geçmişti.

Her adımda, Azir’in yere vuran ağır asası, başkentin boş sokaklarında yankılanan başka bir kasvetli notaya isabet ediyordu.

Son kez bu yoldan geçtiğinde, şehri inleten kalabalığın içinden 10.000 kadar elit savaşçı ile birlikte yürüyordu. Bu, hayatının en şerefli anı olacaktı, ancak ondan çalındı.

Şimdi, hayaletler şehri olmuştu. Neredeydi bu insanlar?

Yolun üzerindeki kumlara imparator edasıyla emir veren Azir, yaşayan heykeller yarattı. Bu geçmişten bir görüntünün yankısıydı adeta, Shurima’nın şekil bulmuş hali.

Kumdan heykeller başları eğilmiş bir şekilde ileriye, Miraç Kürsü’sünün altından sarkan Güneş Levhası’na doğru baktılar. Hala orada asılı duruyordu. Azir’in imparatorluğunun gücünü ve şanını belirleyen bu nesneyi kimse görmemişti. Onu uyandıran; soyuna kin besleyen Shurima’nın kızı, gitmişti. Azir onun çölün dışında olduğunu hissetti. Kan bağları onları bir arada tutuyordu.

İmparatorun Yolu’ndan yürüdükçe, halkının kumdan kopyalarını Güneş Levhası üzerinde gören Azir’in yüzündeki ifade korkuya dönüştü. Ağızları uzun ve sessiz çığlıklarla genişçe açılıyordu. Koşmayı deniyorlar ancak tökezleyip düşüyorlardı. Azir bu olanları çaresiz bir sessizlikle izliyor, halkının son demlerine şahit oluyordu. Görülmeyen bir enerji dalgası tarafından adeta vücutları aşındırılmıştı. Toprağa çevrilmiş ve rüzgarın eline bırakılmışlardı. Miracı sırasında ne olmuştu da bu facia meydana gelmişti?

Azir dikkatini toparladı, yürüyüşü artık daha kararlıydı. Miracın Merdivenleri’nin merkezine ulaşarak tırmanmaya başladı. Her adımda beş basamak atlıyordu. Sadece güvendiği askerleri; papazlar ve bazı asiller bu yolda durmaya izinliydi. Bu ayrıcalıklı insanların kum versiyonları yolun üzerinde bir bir sıralıydı. Kafaları ters dönmüş, yüzleri buruşmuştu. Rüzgar onları süpürmeden önce sessiz bir ağıt yakmışlardı. Koştu, herhangi bir insanın yapabileceğinden daha hızlı tırmandı merdivenlere. Pençeleriyle yerdeki taşları adeta oyuyordu. Her adımında yeni kum insanlar çıkıyor, her geçtiği merdivendekiler ise yok oluyordu.

En tepeye ulaştı. Burada en yakınlarını gördü; yaverleri, danışmanları, rahipleri… ve ailesini. Azir dizlerinin üzerine çöktü. Ailesi önünde mükemmel bir şekilde detaylandırılmış haliyle duruyordu. Hamile karısı, annesinin elini tutan utangaç kızı, uzamış ve adam olmanın eşiğindeki oğlu.

Korku içinde Azir, ailesinin yüz ifadelerini değiştiğini gördü. Neler olacağını biliyordu, yüzünü çeviremedi. Kızı yüzünü annesinin giysisiyle gizlemişti; çocuğu kılıcını uzandı ve karşı koymak istercesine bağırdı. Karısı… gözleri kocaman olmuş, çaresizlik ve üzüntü içinde ferman veriyordu. Görülmeyen olay onları hiçliğe sürüklemişti.

Tüm bunlar Azir’in ağlaması için yeterliydi, hatta fazlaydı bile. Ancak Azir gözyaşı dökmedi. Şu an ki formu böyle basit bir hareketi yapmasına izin vermedi. Göğsünde bir ağırlıkla ayaklarının üzerinde doğrulmaya çalıştı. Kendi soyunun nasıl hayatta kaldığı geriye kalan tek soruydu, hiç kuşkusuz bu soruyu düşünüyordu.

Son kopyayı bekliyordu.

İlerledi, kürsünün altına doğru topalladı. Olan biten her şeyi izliyordu. Kumdan tekrar doğdu.

Canlı formundaki kendisini gördü, Güneş Levhası’nın altından havaya yükseliyordu. Kolları iki yana açılmış, arkaya doğru kavisliydi. Bu anı hatırladı. Güç ona doğru akın etti. Benliğine geçti ve onu kutsal güçle doldurdu.

Kumların arasından birisi daha göründü: Xerath, Yüksek Büyücü. En güvendiği adamlardan biriydi. Arkadaşı kumların arasında sessiz çığlıklar atıyordu. Azir kendisinin bir cam gibi parçalanmasını, kum taneleri arasında patlamasını izledi.

”Xerath,” diye soluklandı Azir.

Hainin ifadesi bilinemezdi, fakat Azir bir katilinkinden başka bir ifade görmedi.

Bu büyük öfke nereden geliyordu? Azir’in en ufak fikri dahi yoktu.

Xerath’ın kumdan görüntüsü havaya doğru yükseldi. Güneş Levhası’nın enerjileri benliğine odaklandı. Bir tabur elit asker ona doğru saldırdı fakat çok geç kalmışlardı.

Ölümcül bir dalga kumu titretti, Shurima’nın son anları gelmişti. Azir geçmişinde ölen halkının kumdan kopyalarının arasında dikiliyordu.

Halkını öldüren buydu demek.

Azir geriye döndü. Şafağın ilk ışıkları hala Güneş Levhası’nın üzerinde parlıyorlardı. Yeterince şey görmüştü. Xerath’ın kumdan görüntüsü arkasından yere yığıldı. Şafak güneşi üzerinde bir çizik dahi bulunmayan altın zırhından kör edercesine yansıyordu. O an, hainin hala yaşadığını anladı. İçinde bulunduğu havada Yüksek Büyücü’yü sezmişti. Azir’in bir elini kaldırmasıyla elit askerlerden oluşan bir ordu Miraç Merdivenleri’nin merkezinden yükseldi.

”Xerath,” dedi yeniden. Sesi öfkeyle titriyodu. ”Suçların asla cezasız kalmayacak.”


Bu da Azir'in hikayesi.

Yine Efsaneler Ligi.


Reklam gibi oluyor ama siteyle hiçbir alakam yok sadece yaptıkları güzel bir şey. Riot TR daha Nasus'un hikayesini çevirmedi, bunları çevireceğini hiç düşünmediğim için tek yolun fan sub olduğunu düşünürken buldum. İsim vermeden de bunları paylaşmak kendime yapılmasını istemediğim bir davranış. Yöneticiler yanlış anlamazsa sevinirim.



M
11 yıl
Binbaşı

Aslında olsa özgür xerath adında çıkarılabilir veya zincirsiz xerath



< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >

T
11 yıl
Binbaşı

kitap okumadığından


Bu mesaja 1 cevap geldi.

Bu mesajda bahsedilenler: @Ragnarok.
M
11 yıl
Yarbay

quote:

Orijinalden alıntı: Epic Sax Guy

kitap okumadığından

Peki.



M
11 yıl
Yüzbaşı

ult azir



< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >

DH Mobil uygulaması ile devam edin. Mobil tarayıcınız ile mümkün olanların yanı sıra, birçok yeni ve faydalı özelliğe erişin. Gizle ve güncelleme çıkana kadar tekrar gösterme.