Ekranda gördüğümüz her renk üç tane rengin karışımından çıkıyor. R Kırmızı G Yeşil B Mavi. Ara tonların oluşması ise bu renklerin farklı oranlarda karışımından oluşuyor.
Örnek: En koyu kırmızı (yani bordodan sonraki koyuluk Siyah) 100 olsun En açık kırmızı (yani pembeden önceki tam aydınlık Beyaz) 0 olsun
Aynı şeyleri mavi ve yeşil içinde demiş olalım.
Kırmızı oranımız 40 olsun Yeşil oranımız 15 Mavi oranımız ise 61
Ortaya başka bir renk çıkacaktır.
Ama tabi tahmin edersiniz ki bir rengin mesela kırmızının tonlarını en aydınlıktan en koyuya sadece 100 e bölmek ile 10000 e bölmek arasında fark vardır. Aynı bölümü diğer 2 ana renge de uyarlarsak ortaya çok daha fazla renk barındıran bir ortam çıkar.
SRGB monitörlerimizin gösterebildiği renk skalasını tanımlar. Yani ister Adobe RGB ister Prophoto RGB ile çekin ekrandan ekranın gösterebildiği renkler çıkacaktır. Hiçbir şey değişmeyecektir.
Sadece baskıya girdiğinizde ekranda göremediğiniz renkler kağıda yansıyacaktır. Ama bu olayda tam kusursuz değil. Çünkü yazıcılar da ekranda gördüğümüz renklerin hepsini basamıyorlar.
Ama yine de fotoğraf çekerken varolan tüm imkanları kullanarak bir fotoğraf çekmenin (yani Adobe RGB) büyük avantajları var. Öncelikle photoshop ta veya herhangi bir programda fotoğrafınızın kontrastını daha etkin kılmak istiyorsunuz. Bu durumda daha fazla renkle bu işi yapıyor olacaksınız. Avantajınız ise az renkle yaptığınızda fotoğrafın sınırları daha kısıtlı. Yani fotoğraf daha çabuk bozulacaktır.
Ama daha geniş renklere sahip bilgilerle fotoğrafınıza müdahele ederseniz, yaptığınız müdaheleler zengin renk bilgisinin sayesinde kabul gören bir kalitede kalmaya devam edecektir.
Sonuçta çektiğiniz fotoğraf bir bilgi yumağı halinde makinenizin sensoründen makinenin photoshop una akmakta ve orada firmanın yazdığı firmaya özgü değerlerle bize heyecan verecek tonlamalara çevrilmektedir. Ama kusursuz değillerdir. Photoshop ile biz bu işlemi aynı karanlık odacıların yaptıkları gibi kendi renk kültürümüze veya içgüdülerimize göre düzenleriz. Filtre uygulamasından High Key ya da Low Key e kadar fotoğrafı biçimlendirebiliriz. Belirli bölgeleri daha aydınlık hale getirebiliriz.
Bu sebepten dolayı jpeg değil raw çekmeli ve makine software inin bilgilere dokunup gereksiz gördüklerini çöpe atmasını engellemeli ve en geniş renk skalasına sahip olacak şekilde çekmeli (Adobe RGB) ve fotoğrafı işlerken en ayrıntı renk skalası olan Prophoto renk gamında işlemlerimizi yaparak en uç noktaya ulaşmalı ve tam baskı anında (yazıcınız inkjet ise o printer in renk profili ile) ya da internete gönderme anında (ekranın gösterebileceği SRGB profili) gerekli olan profile çevirmeliyiz.
Bu çevirme işlemi çok önemli. Yapmadığınız takdirde bilgiler monitore olduğu gibi gidecek ve ekran bunların bir cogunu gosteremediğinden kimi zaman bozuk goruntulerle karsılasılacaktır.
Ama cevirirseniz, photoshop bahsedilen rengin ne olduğunu algılayıp o rengi profildeki en uygun renge çekecek ve doygun fotoğrafınız sanki hiç el sürülmemiş gibi ekrana ya da kagıda yansıyacaktır. Müdahele çok fazla olursa sonuç tabi ki yine kötü olacaktır. Ama bu şekilde müdahele alanınız da oldukça genişleyecektir.
Amaç çekerken en iyi şekilde çekmek, aydınlık/karanlık odaya (photoshop) girerken de fotografın sonucuna en az kayıp yaratacak şekilde çalışmaktır. Raw 2 stop un üstünde bu işleme imkan tanımaktadır. Benim tavsiyem Raw çekerken hafif aydınlık çekip sonra da görüntüyü işlemde karartmanızdır. Böylece karanlık tonlardaki dijital sorunları da halletmiş ve çok canlı bir görüntüye doğru kısa yoldan ulaşmış olursunuz.