Eğer istediğiniz her stilde dans edebilseydiniz ; favoriniz hangisi olurdu ve kimle dansetmek isterdiniz?
|
Eğer istediğiniz her stilde dans edebilseydiniz ; favoriniz hangisi olurdu ve kimle dansetmek isterdiniz?
|
|
DİKKAT BU YAZIDAKİ "istemek" FİİLİ GÜÇLÜ BİR ANLAMDA KULLANILMIŞTIR... Annemiz ve babamız bizim dünyaya gelmemizi istemişler. Belliki yaşamın güzel oldugunu düşünmüşler ve bu güzel yaşamı birileriyle paylaşmak istemişler,"korkusuzca" bizi yaratmaya,yaşatmaya karar vermişler ;). İşte bu yüzden ilk başta karar vermeliyiz.Hiç birşeye üzülmemeye olabilir mesela,yada "- hayır,ben tüm duyguları tatmak isterim üzülmenin de bi degeri var" deyip üzüldüğünüzde dert yanmamaya karar vermeliyiz. Sonra daha karşımıza seçenekler dizilmeye başlamadan kararlaştırmalıyız istediğimizi. Neden mi_? Aslında test sistemi hep daha kolay olmuştur sınavlarda bile değil mi? Seçenekleri görüp karar vermek ,hatta karar veremeyip bir o seceneği,bir bu digerini degerlendirmeye "çalıssak" değilmi? Böyle olmamalı,bu yoruyor bizi. Ya karar verdikten sonra karsımıza hosumuza gidecek yenibir durum cıkarsa? Eyvah! mı? Hiç te değil.Çünkü biz zaten kararımızı vermiştik çok "istedigimiz" birsey üzerine,herseyden önce vermiştik, zaten şuanda sevdiğimiz konumdayız,yerdeyiz veya insanlayız. Ancak zarar görebilme ihtimalimiz oldugunda,yine denemelere girmeden değişiklik kararını almalıyız. Kimseye sormamıza gerek yok aslında,kendimize tam anlamıyla "dürüstçe" soruyorsak eger. Bazen iki sey birden 3,4 hatta 5 sey birden isteyebiliriz ,üstesinden gelecegimize karar vermeliyiz baştan. Asla sonradan değil bu karar vermeler. Şimdi otur ve düşün derim,madde madde ne istedigini,yaz ,karar ver hemen ama ne yap et bütün gün düşün ve kararinin gerçek olması icin yoğunlas,bu yogunlasmanin arasına kimsenin yada hicbir gecmisin hatta hicbir parfum kokusunun,melodinin bile girmesine izin verme.İnsanların bakıslarini görme,zihinlerini bilme,onemi yokki. Sevilmek, basarili olmak ,zengin olmak , saygı duyulmak istiyoruz.Ama dıs etkenlere gore davranarak degil kararlari bastan vererek yapabiliriz. Şu cok onemli ki; seceneksiz karar verebilmissek pismanlik hissetme olasılıgımız yok.Sadece bir suru secenek arasindan karar verirsek pişman oluruz cunku herzaman aklımıza takılan bir diger secenek var olacaktır.Ama ilk verdigimiz karar; isteklerimizin olusturdugu bir karardi,yanilma payı olmayan bir karar. İşte bu yuzden ben onceden dusunuyorum,nasil birisiyle olmak istedigimi,nasıl bir is hayati istedigimi,nerede yasamak istedigimi,nasıl arkadaslarimin olmasini istedigimi..Burada "karar" kararının gerceklesip gerceklesmemesinden daha onemli.. Sorularım hep "nasıl" ile baslıyor,,"hangi" kelimesi ile değil.. Eger neler yasayacagima ben karar veremeseydim,bu hayati bu kadar sevemezdim... |
uzunca bir süredir ( neredeyse 4-5 yıldır ) girmemiştim bu siteye,daha da eğlenceli olmuş ![]() Bence sevgi;karşı cinse hissedilen kalp biçimindeki sevimli pofidik birşey.Ve "Sevgi" tekbaşına olduğu yerde duruyor,o yalnız kalırsa uzaklara gidiyor.Bu yüzden yalnız kalmaması lazım,kendini yalnız hissetmemesi lazım.Arada bir saygının onu ziyaret etmesi gerekir,egosu güçlensin diye."Saygı" bir sayfaya yazılmıs düz yazı bir kural dizini gibi. Sonra o gider gitmez hiç boşluk vermeden hemen yanına güven uğramalı,sarsılmasın diye tutmalı omuzlarından."Güven" sarılabilen birşey kolları var ve gülümsüyor hep. Eğlence gelmeli yanına arada bir ,"Eğlence" şımarık, şekli ve rengi sürekli değişebilen küçük komik birşey.O aslında istediği kadar gelebilir sevginin yanına.Tam eğlence oradan henüz ayrılmışken hemen heyecan koşarak gelmeli."Heyecan" zig-zag şeklinde hafif çapraz duran birşey,kalbin ortasından geçiveriyor aniden ve bizim bu pofidik kalp neye uğradığını şaşırıyor ama kendine geldiğinde ,oralardan güzel birşeyin geçtiğini biliyor. Bir de hiç yanından ayrılmaması gereken birşey var; "Sevgi" ama diğer sevgi.Besleyicilerin arasında mesaisi en uzun olan, diğer sevgi.O yanında olduğu zaman, iki pofidik kalp birbirlerine dokundukça tatlı şeyler hissedip,muzurluk yapabilirler..ve sonsuza dek mutlu yaşarlar.. erkeklerin çoğu okuyunca -"heh! tam kız yazısı" dicekmiş gibi geliyo ya neyse.. içimden geçeni yazdım işte!
|
| [arindr][bgdnc2][bore][cptn][djsm][drknrd][dntw][gitar][krt][pray][saek][sumo][sml2k][type][spr] garip takıntılarınız var mı?? |
|
bu zamanda prensip sahibi olmak lazım .Sizin de kesinlikle ödün vermeyeceginiz prensipleriniz var mı? [bgstr][^] Bakın=; çaycının prensibi olur mu, demeyin. Bizim çaycının cama yazdığı yazılar bunlar: 1. Sıcak çay 150.000.TL. 2. Saat beşten sonra çay yoktur, ısrarcı olmayınız. 3 Tek çay için yukarı çıkamam gelip kendiniz alın!
|
[frndsp] [bandt] Marlboro firması ilk kurulduğunda işleri çok kötü gidiyomuş. Şirket iflasın eşiğindeyken bi adam gelmiş, “Satışları bir ayda 3 katına çıkarırım ama bunun karşılığında da şirketin yarısına ortak olurum. Yok çıkaramazsam ömrümün sonuna kadar fabrikada bedava tütün sararım” demiş. Malbora’nın sahipleri zaten çıkmaz sokaktaymış, “Bi haftaya kalmaz batıcaz, kaybedicek neyimiz var ki” diyerek kabul etmişler teklifi. Adamın bunlardan tek isteği binlerce boş Malbora kutusuymuş. Zaten depoda milyonlarcası varmış, talebini karşılamışlar hemen. Sonra bizimki bütün paketleri tek tek ezmiş ayağıyla, gece 12’den sonra da hepsini uçaktan bütün Amarika’nın üstüne atmış. Sabah millet uyanınca bi bakmış ki her tarafta boş malbuş kutuları. “Yav, bu sigara bu kadar çok içildiğine göre vardır bi hikmeti” diyerek tekel bayilerine akın etmişler. Şirket o ay 3 değil 5 katı satış yapmış. Taabi bizim adam da şirketin yarısına ortak olmuş. O kişi de Philip Morris’in ta kendisiymiş. |
|
[deal] MODAYA UYMASAK DAHA İYİ 1970'lerde, saçları dimdik, yukarıya doğru kalıp gibi yaptırmak moda olmuş. Buna uymak için insanlar saçlarını yaptırıyo, haftalarca da yıkamıyolarmış. Bir liseli kız, okulundaki en yüksek saç yarışmasını kazanmak için saçlarını bu şekilde yaptırmış. Eve dönerken saçları örümcek ağına takılmış ama farketmemiş. Okuldaki yarışmayı kazandıktan sonra saçlarını bi'kaç hafta yıkamamış. E havasını atacak ya, banyoya kafasına bi torba geçirip giriyomuş. Bi gün okulda sınav olurken kız aniden, şak diye bayılmış. Hastaneye kaldırmışlar, fakat maalesef kurtaramamışlar. Doktorlar ölüm nedenini anlamak için otopsi yaparken, kızın saçlarını aralayınca morgu binlerce örümcek basmış. Meğerse kızın takıldığı ağdaki örümcek, kafasının içine yumurtlamış ve o örümcekler sonraki birkaç hafta da kızın kafa derisini kemirip beynine girmişler. Bu olaydan sonra Amerika'da, saçlarını öyle havaya doğru yapmak yasaklanmış. HADİ TAVLA OYNAYALIM Genç bi kız ailesinin evde olmadığı bi akşam arkadaşlarını davet etmiş. Kız kıza yemişler, içmişler, derken içlerinden biri “Hadi cin çağıralım” demiş. Ev sahibi kız da hiç inanmazmış böyle şeylere ama arkadaşlarına ayıp olmasın diye kabul etmiş. Harfler kesilmiş, fincan ortaya konmuş ve elele bir masanın etrafında daire olunup cin çağırma olayına girilmiş. Cin gelmiş gelmesine ama bizim kız hala fincanı arkadaşlarının ittiğini düşünüyomuş. Bi ara fincan hızlı hızlı harflere giderek şöyle demiş: “İçinizde bana inanmayan biri var. Yarın saat 4’te o kişiyle tavla oynamaya geleceğim!” Kızlar feci tırsmıslar ama ev sahibi kız hala dalgasındaymış işin. Saat çok geç olmadığı halde seans hemen bitirilmiş ve kızlar evlerine dağılmış. Bizimki zaten o tür şeylere hiç inanmadığından cin olayını ertesi sabah unutmuşmuş bile. Öğlene doğru telefon çalmış. Arayan, kızın çok sevdiği, çok iyi anlaştığı teyzesiymiş, “Bugün içimde bi sıkıntı var, evdeysen bi ara sana uğruycam. Dertleşelim biraz” demiş. Kız da sevinmiş teyzesini görecek diye, “Hemen gel, ben de seni çok özledim” demiş. Kız, teyzesini hakikaten dertli ve solgun görmüş. Hoşbeş etmişler ama teyze hala dalgınmış. Kız, “Teyzecim sen konuştukça daha kötü oldun, istersen başka bişey yapalım” demiş. Teyzesi de “O zaman tavla oynayalım. Ne zamandır seninle oynamadık. Kafam dağılır biraz” demiş. Kız tavlayı almaya giderken bi gece önceki olay aklına gelmiş, “Meğer benim teyzem cinmiş” deyip gülümsemiş. Kızla teyzesi güle oynaya tavla oynarken bi ara teyze tuvalete gitmek için kalkmış. O içerdeyken telefon çalmış. Arayan kızın babasıymış. Adamcağız çok üzgün bi sesle konuşuyomuş: “Kızım teyzen öğlen bi trafik kazası geçirdi. Durumu çok iyi değildi ama Allahtan ümit kesilmez deyip sana haber vermedik ama az önce teyzeni kaybettik, başımız sağolsun…” OMEGA MARKA SAAT Bi otomobil tamircisi ılık ilkbahar gecelerinden birinde evine giderken yolun kenarında bi araba ve arabanın başında da patlayan lastiği değiştirmeye çalışan iki güzel kız görmüş. Yardım amacıyla kenara yanaşmış. Ama istepne de patlakmış maalesef. Adam, “Bu saatte bunu tamir etmek imkansız. İyisi mi ben sizi evinize bırakayım, yarın bir çaresine bakarız” demiş. Evin önüne geldiklerinde kızlar adamı bi fincan kahve içmek için evlerine davet etmiş. Ev, bi apartmanın 7. katında, hoş bi daireymiş. İstepneyle uğraşırken elleri kirlendiğinden eve girer girmez adam banyoya gidip ellerini yıkamış. Bu arada OMEGA marka saatini de kolundan çıkarıp, aynanın önüne koymuş. Kızlardan birinin, “Kahve hazır” diye seslendiğini duyunca hemen ellerini kurulayıp banyodan çıkmış. O aceleyle de OMEGA marka saatini çıkardığı yerde unutmuş. Kızların sohbeti çok keyifliymiş. Grup vaktin nasıl geçtiğini anlamamış. Sonunda adam geceyi kızların evinde geçirmiş. Sabah da 7’de kalkıp işe gitmiş. Tamirhanesine vardığında saatini kızlarda bıraktığını farketmiş, “İyi bari, kızları tekrar görmek için bahane olur” diye düşünmüş. Akşam iş bitimi saatini almak için kızların evine gelmiş ama kapıcı bahsettiği kızların artık o dairede yaşamadıklarını söylemiş. Bu iki talihsiz kız 3 hafta önce trafik kazası geçirip ölmüşlermiş meğer. Şu an da, adamın onları ilk gördüğü yere çok yakın olan bi mezarlıkta yatıyolarmış. Tamirci duyduklarına inanamamış, “Nasıl olur? Ben dün akşam evlerinde onlarla beraberdim” demiş. Kapıcı bunun imkansız olduğunu söyleyerek adamı, kapısı avukat tarafından mühürlenmiş dairenin önüne götürmüş. Adam çok meraklanmış taabi. Ertesi gün avukata gidip durumu anlatmış ve beraberce kızların dairesine gelmişler. Mühürü açıp içeri girmişler. Adam doğruca banyoya gitmiş. OMEGA marka saat aynanın önünde bıraktığı gibi duruyormuş. Bu efsane Romanya’da çok yaygınmış. Olayın da Bükreş’te geçtiği rivayet ediliyomuş. Enteresan olan, hikayenin önemli rollerinden birinde bi saatin olması. Efsaneyi kim anlatırsa anlatsın mutlaka saatin markasını zikredermiş: “Adam OMEGA marka saatini...” [jwdwn][?][:O][stop][vkng] |
|
[B)]Jerry Siegel ve Joe Shuster adında iki Amerikalı’nın 1930'lu yıllarda yarattığı Superman dünyaca ünlü bir çizgi kahraman. Siegel yazmış, Shuster resimlemiş Süperman’i, çok ama çok ünlü olmuş, filmleri, dizileri yapılmış. Ancak Superman yaratıcılarına ve filmlerinde oynayan aktörlerin çoğuna hiç şans getirmemiş. Jerry Siegel perişan, beş parasız ve sefil bir ihtiyar olarak ölmüş. Superman'ı canlardıran ilk aktör Kirk Alyn'nın akıbeti de pek iyi olmamış. 1948 – 1950 arası televizyon dizisinde Superman’i oynamış, dizi bitiminde tek bir rol bulamamış, tüm kariyeri bununla kalmış. Sonra Alzheimer hastalığına yakalanmış. Sonraki Superman filmi bildiğimiz Christopher Reeve'in olnadığı film. Superman'in sevgilisi Lois Lane rolünü oynayan Margot Kidder, kariyerinin en iyi çağında bu rolü almıştı. Ama film sonrası şansı bir türlü yaver gitmemiş. Kısa zamanda paronoyak şizofren tanısıyla hastaneye kaldırılmış. Superman rolünü oynayan Christopher Reeve’in ise talihsizliği herkes tarafından biliniyor. Attan düştü ve tekerlekli sandalyeye mahkum. Hastane masraflarını sinema sanatçısı arkadaşları ödüyor. |
|
[:O]Bir lunaparkın gece bekçisi olarak işe başlayan bir vatandaşımız, bir gece çok sıkılmış ve "Bari oyuncaklara binip eğleneyim diye" düşünmüş. Hep binmek istediği ama bir türlü fırsat bulup da binemediği zincirli sandalyeleri gözüne kestirmiş. Hani şu sekolin denilen zincirle yukarıdan bağlı olup dönmeye başlayınca merkez-kaç kuvvetiyle dışarı doğru açılan bi oyuncak vardır ya; işte ona. Vatandaş sandalyeye oturmuş, eline aldığı uzun bir çubukla aletin şalterini açmış. Şalter iner inmez zincir dönmeye başlamış. İçini çocuk gibi bi sevinç kaplamış. Çığlıklar atıp, klasik zincir ayılıkları yapmaya başlamış. Dönmüş, dönmüş, dönmüş... Otomatik olarak duracağını sandığı zincir, bir türlü durmuyormuş. Doğal olarak bir süre sonra vücudu isyan etmeye başlamış; başı dönüyor, midesi bulanıyormuş. Sonuçta sabaha kadar dönmüş durmuş. Sabah mesaiye gelen lunapark çalışanları cesedini hala dönmekte olan zincirde bulmuşlar. Yapılan otopside, bekçinin beynindeki denge merkezi damarlarının patlaması sonucu beyin kanamasından öldüğü ortaya çıkmış. |
| bu internet duzeldi mi yani simdi eskiden tik tik baglaniyordu,suanda kesinlikle eskisi gibi degil [angry] eskisi gibi olacak mi? ne zaman ? bilen var mi ? |