1. sayfa
Bu ilke Kant'ın kategorik buyruğu değil. Bu ilke altın kural. Aksine Kant altın kuralı ciddi şekilde eleştiriyor. Kant'ın ilkesine dair yorum tartışmaları olsa da en yaygın yorumu şu şekilde formüle edilir: Kategorik Buyruk: Bir maksim ancak ve ancak evrenselleştirilebilir ise ahlâken caizdir. |
Altın kuralı etyolojik olarak öte düntada mükafatını görme umuduna bağlaması bu gün kü natüralist ahlak anlayışımıza ters değil mi? Yani bu ilke ancak dindar bir insanın arkasına sığınacağı bir ilke olabilir. |
|
Bu doğru değil. İlahi buyruk kuramı, sadece ve sadece insanların deontik sorumluluklarının kökeni veyahut kaynağına dair bir iddia içerir. İlahi buyruk kuramının araçsal yahut ahlâki olmayan içsel iyilikleri hatta ve hatta ahlâki iyilikleri bile temellendirmesi gerekmez. Eğer ilahi buyruk kuramını bir değer kuramı olarak anlayacaksak şu veya bu eylemin değer unsurunun Tanrı'nın isteklerinden değil, kendi doğasından kaynaklandığını söylememiz gerekir. İyilik her şeyden önce içkin bir mükemmelliğe, tamlığa yahut kemâlata işaret eder. Bu, eşyanın doğasından kaynaklanır. Dolayısıyla iyi, Tanrı'nın doğasına dışsal yahut aşkın bir standardı gerektirmez; bilakis Tanrı'nın doğasından kaynaklanan bir standarttır. Tabii teistik değer kuramı olarak yalnızca ilahi buyruk kuramının değil ilahi kavramsalcılık ve ilahi iyilik kuramı gibi alternatiflerin olduğunu unutmamak gerekir. Hatta ve hatta bir teistin tutarlı olması için teistik bir değer kuramı benimsemesine bile gerek yoktur. Katolik Kilisesi ahlâki doğalcılık kuramlarından biri olan doğal hukuk kuramını bir dogma olarak kabul eder. |
" Divine Command Theory is the view that morality is somehow dependent upon God, and that moral obligation consists in obedience to God’s commands." (https://iep.utm.edu/divine-c//) "There is a class of metaethical and normative views that commonly goes by the name ‘divine command theory.’ What all members of this class have in common is that they hold that what God wills is relevant to determining the moral status of some set of entities (acts, states of affairs, character traits, etc., or some combination of these). But the name ‘divine command theory’ is a bit misleading: what these views have in common is their appeal to the divine will; while many of these views hold that the relevant act of divine will is that of commanding, some deny it. So we would do well to have a label for this class of views that does not prejudge the issue of the relevant act of divine will. "(https://plato.stanford.edu/entries/voluntarism-theological//) Yani ilahi buyruk teorisini kabul edenler arasında Tanrı bir şeyleri istiyor ya da yasaklıyor olduğunu söyleyen görüşleri buralardan çıkartabiliriz.. Bunun dışında benim bahsettiğim şey, Tanrının istencinin bir koşul olarak orada durması ve Atın kuralda varolan koşuldan tamamen ayrılması. Yani sizin doğru değil iddianız doğru değil. Bunun dışında söylediğiniz gibi Teistik etik görüşleri çok çeşitlidir. Benim, dindar ahlak anlayışı olarak ilahi buyruk teorisini ele almam bunu o şekilde kabul ettiğim içindir, din felsefesiyle ya da ahlak felsefesiyle doğrudan ilgilenen biri bu kabullümün yanlış olduğunu düşünebilir, eğer uygun bir şekilde düzeltilirse görüşümü revize etmekten kaçınmam. |
|
|
|
Ben de en başından beri bunu ayrıldıklarını söylemiştim, o zaman bir uzlaşmazlık kalmadı. |
Eğer burada nesnel ahlâki değerlerin olmadığını savunuyorsan buna katılmıyorum. Bana göre ahlâki gerçekler dış dünyanın varlığından bile daha apaçık gerçeklerdir. |
Hayır, hayır orada demek istediğim nesnel ahlakın olmadığı değil. Yani o alana ilişkin bir yorumum yok, sadece "bugün ki ahlak anlayışımız" ifadesi zaten üzerinde çok fazla durulabilecek bir ifade, şöyle ki "Naturalist Ahlak anlayışı ve Kant Ahlakını" karşılaştıralım makul, ancak bugün ki ahlak anlayışını "Naturalist bir ahlak" olarak kabul etmek tartışmanın ve yapmam gereken yorumun zeminini çok genişletmemi gerektirecekti, çünkü öncelikle bu meseleyi halletmem gerekirdi ki bu pek kolay bir iş değil, ciddi argüman ve atıflar isteyen bir konu bana göre, orada demek istediğim şey "bugün ki ahlak anlayışımız naturalist" ifadesinin tartışmaya açık olduğuydu. |
|
|
|
|
Bir de şu var: Evrimsel çürütme argümanları etiği doğa yasalarına indirgenmez, ahlâkı indirgemeye çalışır. Evrimsel çürütme argümanları nesnel ahlâki değerlerin olmadığını göstermeye çalışır. Yani aslında gerçek olmayan ahlâki değerler tamamen evrimsel psikolojiyle açıklanabilir savunucularına göre. Bu yaklaşım doğruysa normatif etik ve pratik etik alanları da ortadan kaybolur. |
|
Yanlış dolayısıyla revize edilmesi gereken ontoloji.Yaşasın benim neo kantian felsefem |
Ahlakın doğasına dair evrimci argüman son derece kuvvetli. Şu an yaşadığımız "sadakat, nsanları aldatmama, adam öldürmeme, çalmanın yanlış olduğu" gibi argümanların kendinde/özsel bir değerleri olmadığı apaçık görünüyor. Toplumsallığın, bir arada yaşama ve dayanışmanın gerektirdiği davranışları gösterenler seçilirken, aldatanlar toplum dışı bırakılarak eleniyorlar ve soyları tükeniyor. Tabi doğal seçilimin bir kuvveti var ancak asıl baskın olan unsur mem lerle iletilen kültürel evrim. Dil sayesinde kültürün içine girdiğimizde toplumun dışına itilmemek için ahlaki davranmamız gerektiğini öğreniyoruz. Mem ler soylar boyunca dağılıyor. Eğer türe iyi hizmet ederse ödüllendiriliyor. Mesela "sadakat" memi günümüzde sallantıda. Belki çok yakında evlilik ve neseb olayı değerini yitirdikçe eş değiştirme yönünde ortaya çıkan yeni bir mem kültürü domine edebilir. Sadakatsizlik memi neden seçiliyor olabilir? Muhtemelen "kendini gerçekleştirme" memini tamamladığı için. genç yaşlarda seçtiğiniz eş sizinle birlikte gelişmiyorsa , siz vardığınız belirli bir noktada sizi üretken kılacak bir karşı cins arayışına giriyorsunuz. Darwin eşina sadıktı ama eşi ona ne verdi? Bu gün olsa Darwin dindar eşinden ayrılır mıydı? Çalışmalarını yürütürken esin veren, zihnini açan bir kadınla birlikte olmak adına eşinden boşanır mıydı veya aldatırmıydı? Yani genler değil mem ler seçiliyor şu anda. Zira doğal seçilim çok yavaş iken memetik evrim çok hızlı. |
1. sayfa
Kant, evrensel ahlakın temelinde "ödev" duygusunun yattığını belirtiyor. İnsanlar özgürce davrandıklarında ya "ödeve uygun" ya da "ödevden doğan" eylemlerde bulunuyorlar. Ödeve uygun yani şartlar icabı kendileri açısından da faydalı olduğuna inanarak yapılan eylemleri bir yana koyduğumuzda esas ahlaki eylm biçimi "ödevden doğan" eylem oluyor.Bu eylemin özünde "iyi niyete" dayalı olması gerekiyor. Koşulsuz buyruk "kendine yapılmasını istemediğini başkaları için de isteme" şeklinde. Böylece iyi niyetin esası ortaya çıkmış oluyor.
Peki bu ödev ahlakını hangi temele dayandırıyor Kant?
Sokrates'e göre erdemli davranış mutluluk getirir. Ancak Kant dünyada mutlulukla erdemin her zaman yan yana gitmediğine dikkat çeker. O halde erdemli davrandığımız halde mutlu olmayabiliriz.
Şimdi sorun şurada: Eğer bu dünyada erdemli davranış mutluluğu garanti etmiyorsa, öreki dünyada ediyor olabilir mi? Eğer Tanrı'ya ve dine inanıyorsak dünyadaki erdemli davranışın öte dünyada mutluluk getireceğini farz edebiliriz. Tanrıya inanmıyorsak bile eğer ahlaklı davranmak gerekiyorsa Tanrıyı icat etmeliyiz, öte dünyada bir mutluluk imkanının olduğunu umut etmeliyiz noktasına geliniyor.
Öncelikle Kant'ın ahlaki tutum üzerine düşüncelerini doğru özetleyebilmiş miyim?
Ve sonra bu düşüncenin mantıklı, tutarlı bir yanı var mı? Yoksa boş sözlerden mi ibaret?