yazılmamış sanırım atlamak olmaz insan kısaca "ÖZGÜR İRADE" ve bunun sınanması için vardır yaşayan tüm varlıkları veya bahsedilen tüm fizik üstü varlıkları da incelediğimiz de bu rahatça görülür ![]() yalnız esas garip nokta dünyanın neden ve ne zaman yarıtıldığında bence bu daha enteresan bir konu ![]() |
Hani insan, bildiğini bir kere daha okuduğu zaman genellikle evvelce tam vâkıf olamadığı gerçekleri de daha berrak kavrar ya, şahsen yakın zamanda bunu yaşadım. Konuya ait ilk mesajımda belirttiğim Zâriyât sûresi’nin 56. Âyetine bu âyetin illgili noktalarına ait tefsir notlarından bilhassa 2 numaralı olanına dikkât kesilelim; < Resime gitmek için tıklayın > Sonradan İslam dinine katılan Jeffrey Lang isimli matematik profesörü, 2 saat dolayında süren konuşmasının bilhassa son bölümlerinde “Neden bu dünyadayız?” “Niçin hem iyiliğe ve hem de kötülüğe yatkınız?” “Niçin acı çekiyoruz, eğer Allah çok merhâmetli ise..? gibi soruların cevaplarını veriyor. Profesör Lang’in çıklamaları iktibasta bulunduğum tefsir notları ile paralel. Jeffrey Lang'in konuşması ; Videoyu izlemek için tıklayınız Dinlemek isteyenler için bir diğer konuşması da şu; Videoyu izlemek için tıklayınız Not: İngilizce diline hâkimeyeti konuşulanları anlar seviyede tam tekmil olanlar, kısa bir sorgulatmayla sözkonusu videoların altyazısız olanlarını bulabilirler. |
Öyle bir bilmecenin ortasındayız ki bazen göz yaşlarımı tutamiyorum. Nasıl bir şey şu hayat bir şey nasıl bu kadar gizemli olabilir.![]() ![]() ![]() |
Ulen böyle şeylere kafa yoracağınıza derslerinizi adam gibi çalışsanız insanlık için faydalı bir iş yapmış olursunuz. |
Doğru düzgün konuş boş boş konuşup adamın canını sıkma sanarsın insanlık adına büyük işler yapmış. |
Değerli vaktimi senin gibi bir ergene laf anlatmaya çalışıyorum.çok mu lazım insanın ne için var olduğu.maalesef bu bir gerçek ama varsın işte. |
Ah şu vizyonunuzu bir genişletebilseniz ne güzel olur dar kafalılığın alemi yok. |
Vizyondan bahsedene bak.daha ne için var olduğunu bile bilmiyorsun.gelmiş burda vizyondan bahsediyorsun. ![]() |
Sen sorunlu musun gelmiş burda bilinçsiz bilinçsiz konuşuyorsun senin gibi gereksize bir daha cevap vermeyecem cevap yazma. |
Düşünüyorum öyleyse varım.İnsanın farkı bu.Bi düşün sence niye varız ?![]() |
Sence niye varız biliyorsanız söyleyin ? |
Öncelikle etrafına bir bak!Besin zincirini örnek verelim.Besin zincirinde her hayvanın bir yeri bir görevi vardır.Aslanların kabiliyetleri,pençeleri ve dişleri sayesinde parçalamaktır.Her hayvanın değişik kabiliyeti vardır ve bu düzende bir yeri vardır.Peki insanın bu düzendeki yeri neresidir ? İşte burda insan aklı sayesinde doğaya hakim olabilmekte.İnsanın kabiliyetleride bu akıl ve özgür irade!Egoistlik olarak görebilirsin ama bunların yaratılmasının sebebi insandır.İnsanın akıl ve özgür irade gibi kabiliyetlerine bakarsak insanın yaratılış amacı Allah'a kulluk etmesi ve onu tanımasıdır.İnsan bunun için programlanmıştır. |
Haklısın!İnsanoğlu bunu düşünebilen bir varlık.Bir amaç için yaratıldığı ne kadar düşünsede aldığı hiç bir cevap onu tatmin etmeyebiliyor.En sonunda da hiç biri tatmin etmiyor ve tesadüfen olduk deniliyor. |
Ama allah neden böyle birşeye gereksinim duymuştur ? Neden bir varlık yaratmak istemiştir ? Ve yarattığı o varlığı niçin kendine kulluk etmesini istemiştir ? Bunların cevabını alabilirsem konuyu kapatıcam. |
1.Öncelikle Allah hiçbir şeye muhtaç değildir.2.Allah kainatta tecelli ettiği cemal(güzellik) ve kemalini(eksiksizlik) hem kendisi – kendine mahsus bir şekilde – görmek hem de başkalarının gözüyle görmek istiyor. Başkasının görmesi derken bunların başında insan gelmektedir. Bu hikmet de yine insanın yaratılmasını gerekli kılıyor.3-İbadet için yarattı. Bu hikmetin yerine gelmesi için var olan birisi gerektir. Yaratılmadan ibadetin yerine gelmesi mümkün değildir.Zaten insanın yaratılmasının sebeplerinden biri ibadettir.Ayrıca İlliyûn, mukarrebûn adlarıyla anılan melekler vardır ki:Bunlar daima Allah’ı tenzih, takdis etmekle, O’nun yüceliğini anarak ve bilerek ibadet etmekle meşgul olurlar.Bizde bunlar gibi ibadet etmek için yaratıldık.İblis'in isyanından sonra yeryüzündeki insan yaşamı başladı.(bu konuyla ilgili vikipediden şeytan yazıp islama göre olan kısmına bakabilirsin.)Ayrıca şunuda belirtmek isterim:Zaman kavramı sadece yaratılanlar içindir.Allah’ın ilminde her şey bir 'an' içinde vardır.İnsan daha dünyada yokken de Allah'ın ilminde hep vardı.Madem insan Allah’ın ilminde hep vardı. Bu durumda, 'İnsan neden var oldu, olmasa olmaz mıydı, neden yaratıldık?' cümleleri anlamsız sorulardan ibaret oluyor.Demek ki insan, Allah (cc) var olduğu için vardır! -İman ve itaatin güzelliği, insanın aklını kullanarak o yolu seçmesindedir ve imtihan sırrı da bunu gerektirir. Sanırım biraz uzun oldu ama her açıdan cevaplamaya çalıştım.Yardımcı olabildiysem ne mutlu bana. |
''Allah kainatta tecelli ettiği cemal(güzellik) ve kemalini(eksiksizlik) hem kendisi – kendine mahsus bir şekilde – görmek hem de başkalarının gözüyle görmek istiyor.'' Fakat allah herşeye gücü yeten,geleceği bilen değil miydi ? İnsanı yaratmadanda ne olacağını kendi hakkında ne düşüneceğini bilemez miydi ? İbadet için yarattı diyorsun ama ihtiyacıda yok diyorsunuz o zaman buradan tatmin anlamı çıkıyor ? Tatminde insanlarda bulunan bir özellik değil midir ? |
Deminki açıklamamda cevabı var sanırım:İnsan daha dünyada yokken de Allah'ın ilminde hep vardı.Madem insan Allah’ın ilminde hep vardı. Bu durumda, 'İnsan neden var oldu, olmasa olmaz mıydı, neden yaratıldık?' cümleleri anlamsız sorulardan ibaret oluyor.Demek ki insan, Allah (cc) var olduğu için vardır! Şöyle bir örnek vereyim:Sen bir engelli kardeşimizin masraflarını;eğitim masraflarını vs. karşıladın diyelim ve sana minnet duydu.Sen bu yardımı yapmadan öncede onun minnet duyabileceğini bilirsin.Değil mi?O zaman yardımı yapmana gerek var mı yok mu ? ![]() |
Sanırım anlaşamıyacaz.Ben aradığım soruların cevabını bulamadım. |
Bir tatmin anlamı çıkamaz. Çünkü, –daha önceleri de farklı bir konu üzerinden belirttiğimiz üzere– sözkonusu Allah’ın bizzat kendisi olduğunda, Allah’ın bu dünyayı yaratmış olması ile olmaması arasında kendisi adına hiçbir fark yok. Pekçok âyette de ifade olunduğu üzere, hani yer yer Allah için deriz ya “Sınırsız kudret sahibidir.” Bu durumda Allah bu evreni var etmesine rağmen mülkünde de kudretinde de ilminde de hiçbir eksilme meydana gelmedi. Çünkü her üçü de kendisinde sınırsızcasına mevcut. Ha bunları şimdi aktran kim? İşte O’nun bahşettiği akıl aracılığıyla ve lütfettiği bilgi ışığında biz kulları aktarıyoruz. Bir ikinci mesele; evet Allah herşeyi biliyor, her işi başından sonuna kadar bütün teferruatıyla biliyor. Öyleki, hatırımızdan silinip gitmiş onca anı, onca vak’a, onca bilgi, onca fırsat, onca tercih hakkı vesâire var ki günü geldiğinde bizlere bunlar tek tek hatırlatılacak, yapıp ettiklerimiz ve ayrıca [hem olumlu mânâda ve hem de diğer taraftan olumsuz mânâda] yapmadıklarımız hakkında bir hesap verme sürecini yaşayacağız. İstisnâsız her işi başından sonuna kadar bilen Allah’ın evrenin bütünü ve doğal olarak biz kulları üzerinde kayıpsız kaçaksız bilgi sahibi oluşu ile şahsî tercihlerimiz arasında bir ayrım vardır. Allah herşeyi, ne zaman hangi tercih aşamasında hangi bir tercihi seçeceğimizi dahi biliyor; ama bizim seçme özgürlüğümüze aleyhimize sonuçlanacağı bir şekilde yön vermiyor, kişi buna kendi kendisi karar veriyor. Allah’ın hangi tercihte bulunacağımızı bilmesi ile bizim hayatımız boyunca tam da O’nun [ezelî ve ebedî olan] ilmiyle vâkıf olduğu üzere tercihlerde bulunacak olmamız, O’nun [hâşâ] zulümkâr ilâhımız olduğunu değil, bilâkis Alîm bir ilâhımız olduğuna işaret eder..! Henüz bunu tam kavrayamamışsak şunu tavsiye ediyorum; hislerinizi uyarın, hissedin, hissedin, hissedin. Hâlâ hayattayız ya, ölmedik. ilk fırsatta deney yapalım, karşımıza birden fazla seçenek çıkacak, bir kere daha görelim, serbest bir irademiz var mı yok mu..? Sözgelimi, 80 yaşlarındaki bir kadının kapımızı çaldığını ve bizden yardım istediğini varsayalım. Yardım etmeyi kabûl etmekle etmemek tamamiyle bizim tasarrufumuz altında. Yardım edersek, mülkün esas sahibinin bahşettiği mülk üzerinden, O’nun bahşettiği ayaklar ile yürüyüp yine O’nun bahşettiği el ile vereceğiz. Yok yardım talebini reddedersek de yine O’nun mükü üzerinden tasarrufta bulunmuş oluruz. Allah pekçok âyetiyle ihbâr ediyor ki, şu vücûdu dahi taşırken, kudretin hakiki sahibinin kudretine istinâd ediyor, düşünürken, yürürken, konuşurken ve sağa sola bakınırken dahi trilyonlarca hücrenin birbirleriyle kurdukları akılalmaz münâsebeti yine biz idare etmiyoruz, bunları da mülkün esas sahibi icrâ ve idare ediyor. Biz insanlara gelince, hani taksiye binince şoför sorar ya; “Nereye süreyim abi?” Biz de kendisinden bizi İstiklâl Caddesi’ne ya da Hoşnudiye’ye ya da 75. Yıl mahallesi’ne götürmesini isteyebiliriz ya, kişi esas varlığını, ruhunu, istediği tarafa sürebilir. Aslında bu denli karmakarışık bir dünyada ve bu kadar karmakarışık meseleler arasında Allah bize en kolay yolu sunmuş; Allah’a kulak vermek, O’nun işaret ettiği üzere hareket etmek, ve O’nun buyurduğu üzere hükmetmek. Misal; daha önce hiç görmediğimiz, bilmediğimiz dev bir makinanın beraberinde bir kılavuz da varsa, “Ben bu makinayı kendi tecrübelerimden, deneylerimden yola çıkarak kendim öğrenirim mi deriz, yoksa kılavuza mı uyarız? Eğer ilk tercih olarak, kılavuza uymazsak makinaya ciddî zararlar vermek ihtimâli neredeyse kesinlik derecesindedir. Makinaya bir ölçüde zarar verdikten sonra, biraz ürküp makinanın kılavuzunu bir incelemeyi kabûl ettiğimiz gün, “Vay başıma gelenler, demek boşunaymış dûçâr olduğum onca eziyet, cefâ… Aynen burada belirtildiği gibi, meğer her ne başıma gelmişse kibrimden ve gururumdan gelmiş. İşte bu makinanın san’atkârının kılavuzu ve işte makinası! Ne diye bunca zaman gözardı ettim, hangi akla uyarak..?” der, başını duvarlara vurur. Allah’ın ne maddî ne mânevî hiçbir şeye ihtiyacı olmadığı gibi elbetteki kendisine İbâdet edilmesine de ihtiyacı yoktur. İbâdet dahi, insanın bedenen ve rûhen sıhhâtli ve dinç olabilmesi adına kendisine lâzımdır. Yine bu bağlamda Allah’ın bütün emirlerine, tavsiyelerine ve telkinlerine toptekûn savaş açmaya kalksak ve bu iş için gücümüz yettiğince taraftar toplamaya çabalasak ve dünyayı, tarihte bir misli daha görülmemiş şiddette ifsâd etme gayreti içersinde olsak, bu yolla Allah’a zerre-i miskâl bir zarar dahi vermiş olamayız, sadece ve sadece kendi kendimize zarar vermiş oluruz (Qur’an’ın ifadesiyle kendi kendimize ve / veya başkalarına “zulmedenlerden” oluruz] |
En iyi cevap
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı > Bu mesaja 1 cevap geldi. Cevapları Gizle