Arama butonu
Bu konudaki kullanıcılar: 1 misafir
149
Cevap
7469
Tıklama
0
Öne Çıkarma
Cevap: ##Dersim Olayı## (2. sayfa)
D
15 yıl
Teğmen

quote:

Orjinalden alıntı: Argolos


quote:

Orjinalden alıntı: Democrazy
Bu arada @Argolos arkadaşım devletsizliği savunan V for Vendetta filminin kahramanı anarşist figürün portresini avatarınızda kullanıpta devlet eliyle yapıldığı açık olan bir olayı devlet lehine savunman biraz ters kaçmamışmı? bu duruşunuz kofti anarşist olmanız ile alakalı bir şeymi ? yoksa anarşist V nin görüşleriyle değilde sadece filmi sevdiğiniz ile alakalı birşeymi? merak ettiğimden sordum kusura bakmayın.


Yukarıda yazdıklarım benim konu hakkındaki düşüncelerim değildir. Sadece olaylara bugünkü sosyo-kültürel koşulları göz önüne alarak bakmanın doğrabileceği yanılgıları belirtmek isterim. Dersim olayları ile ilgili de çok şey duyduk, çok şey dinledik. Ama o coğrafya ve kültüre olan uzaklığımızla ilgili olarak da bunlar çok detaylı değil. Eğer bu konuda gerçekten bir şeyler bilen arkadaşlarımız tarafından gerekli bilgiler verilirse ben de açıklarım elbet görüşlerimi.

Ancak cumhuriyetin ilk yıllarında çok can yakıldı, bu bir gerçek. Buna ben katılırım ya da katılmam, siz katılırsınız ya da katılmazsınız. Ancak "devrimler kansız yapılmıyor" sloganları bugünün özgürlük peşinde koşan sosyalistlerinin ağzından dahi düşmüyorsa bazı konulara bir de bu açıdan bakılmasını öneririm. Örneğin istiklal mahkemeleri( gerekliliğini ya da haklılığını savunmuyorum) olmasaydı bugün çok farklı bir tablo ile karşı karşıya olurduk. Bu tablo olumlu mu olurdu olumsuz mu olurdu bilemeyiz... Ancak bunlar bir devrimin içgüdüsel savunma refleksleriydi.

Bir devrim eğer içgüdüsel olarak çocuklardan ve yaşlılardan korkup bunların az buz değil 50 binini 60 binini ortadan kaldırmayı seçiyorsa bence bu devrimin nasıl bir psikolojiye sahip olduğunu sorgulamamız gerekir .Hiç bir yaklaşım bir şekilde insan kıyımını (ki sözkonusu kıyım şekli hala bir tabu olarak kalabiliyor ve konuşulması bile korku yaratıyorsa bazı bünyelerde) haklı gösteremez.ayrıca devrim zamanı yokolan canlardan basetmiyoruzki bu olaylar olurken devrim mücadelesi verileli ve kazanılalı bir 15 yıl kadar olmuş.yani bir devrim değil bir devlet sürecinden bahsediyoruz. bence olayların gereklilikleri ve gereksizliğinden çok sonuçlarını idrelesek yada ''irdeleyebilsek'' daha isabetli olur kanısındayım.


Bu mesaja 2 cevap geldi.
B
15 yıl
Yüzbaşı

quote:

Orjinalden alıntı: Argolos

quote:

Orjinalden alıntı: Democrazy
Bu arada @Argolos arkadaşım devletsizliği savunan V for Vendetta filminin kahramanı anarşist figürün portresini avatarınızda kullanıpta devlet eliyle yapıldığı açık olan bir olayı devlet lehine savunman biraz ters kaçmamışmı? bu duruşunuz kofti anarşist olmanız ile alakalı bir şeymi ? yoksa anarşist V nin görüşleriyle değilde sadece filmi sevdiğiniz ile alakalı birşeymi? merak ettiğimden sordum kusura bakmayın.


Yukarıda yazdıklarım benim konu hakkındaki düşüncelerim değildir. Sadece olaylara bugünkü sosyo-kültürel koşulları göz önüne alarak bakmanın doğrabileceği yanılgıları belirtmek isterim. Dersim olayları ile ilgili de çok şey duyduk, çok şey dinledik. Ama o coğrafya ve kültüre olan uzaklığımızla ilgili olarak da bunlar çok detaylı değil. Eğer bu konuda gerçekten bir şeyler bilen arkadaşlarımız tarafından gerekli bilgiler verilirse ben de açıklarım elbet görüşlerimi.

Ancak cumhuriyetin ilk yıllarında çok can yakıldı, bu bir gerçek. Buna ben katılırım ya da katılmam, siz katılırsınız ya da katılmazsınız. Ancak "devrimler kansız yapılmıyor" sloganları bugünün özgürlük peşinde koşan sosyalistlerinin ağzından dahi düşmüyorsa bazı konulara bir de bu açıdan bakılmasını öneririm. Örneğin istiklal mahkemeleri( gerekliliğini ya da haklılığını savunmuyorum) olmasaydı bugün çok farklı bir tablo ile karşı karşıya olurduk. Bu tablo olumlu mu olurdu olumsuz mu olurdu bilemeyiz... Ancak bunlar bir devrimin içgüdüsel savunma refleksleriydi.


Türk tarihine şöyle bir bakın. İslam öncesi ve sonrası tüm tarihe bakın. Silahsız insanları öldürmek, sadece dini inancından dolayı katletmek, hatta savaşta silahını bırakmış askeri öldürmek gibi çirkin davranışlara hiç rastlayamazsınız. Bizler atalarımızdan böyle güzel bir sicil teslim aldık, bizlerden sonrakilere de aynı temizlikte devretmek zorundayız. Devrimmiş refleksmiş hiç bir argüman sivil ölümleri haklı çıkaramaz. Birazdan bulabilirsem o harekata katılan bazı üst rütbeli subayların da ifadelerini koyarım. Resmen "iyi ki elimiz kana bulaşmadı" diyorlar ve orada yapılanlara karşı çıkıyorlar.

Bence ne İstiklal mahkemelerinin, ne de Dersim olaylarının savunulacak bir tarafı yok. Şartlar ne olursa olsun bu hareket tarzının doğru olduğu söylenemez -ki bunu da zaten o günlerde görevli bazı subaylar açıkça dile getiriyorlar.



A
15 yıl
Teğmen

quote:

Orjinalden alıntı: Democrazy


quote:

Orjinalden alıntı: Argolos


quote:

Orjinalden alıntı: Democrazy
Bu arada @Argolos arkadaşım devletsizliği savunan V for Vendetta filminin kahramanı anarşist figürün portresini avatarınızda kullanıpta devlet eliyle yapıldığı açık olan bir olayı devlet lehine savunman biraz ters kaçmamışmı? bu duruşunuz kofti anarşist olmanız ile alakalı bir şeymi ? yoksa anarşist V nin görüşleriyle değilde sadece filmi sevdiğiniz ile alakalı birşeymi? merak ettiğimden sordum kusura bakmayın.


Yukarıda yazdıklarım benim konu hakkındaki düşüncelerim değildir. Sadece olaylara bugünkü sosyo-kültürel koşulları göz önüne alarak bakmanın doğrabileceği yanılgıları belirtmek isterim. Dersim olayları ile ilgili de çok şey duyduk, çok şey dinledik. Ama o coğrafya ve kültüre olan uzaklığımızla ilgili olarak da bunlar çok detaylı değil. Eğer bu konuda gerçekten bir şeyler bilen arkadaşlarımız tarafından gerekli bilgiler verilirse ben de açıklarım elbet görüşlerimi.

Ancak cumhuriyetin ilk yıllarında çok can yakıldı, bu bir gerçek. Buna ben katılırım ya da katılmam, siz katılırsınız ya da katılmazsınız. Ancak "devrimler kansız yapılmıyor" sloganları bugünün özgürlük peşinde koşan sosyalistlerinin ağzından dahi düşmüyorsa bazı konulara bir de bu açıdan bakılmasını öneririm. Örneğin istiklal mahkemeleri( gerekliliğini ya da haklılığını savunmuyorum) olmasaydı bugün çok farklı bir tablo ile karşı karşıya olurduk. Bu tablo olumlu mu olurdu olumsuz mu olurdu bilemeyiz... Ancak bunlar bir devrimin içgüdüsel savunma refleksleriydi.

Bir devrim eğer içgüdüsel olarak çocuklardan ve yaşlılardan korkup bunların az buz değil 50 binini 60 binini ortadan kaldırmayı seçiyorsa bence bu devrimin nasıl bir psikolojiye sahip olduğunu sorgulamamız gerekir .Hiç bir yaklaşım bir şekilde insan kıyımını (ki sözkonusu kıyım şekli hala bir tabu olarak kalabiliyor ve konuşulması bile korku yaratıyorsa bazı bünyelerde) haklı gösteremez.ayrıca devrim zamanı yokolan canlardan basetmiyoruzki bu olaylar olurken devrim mücadelesi verileli ve kazanılalı bir 15 yıl kadar olmuş.yani bir devrim değil bir devlet sürecinden bahsediyoruz. bence olayların gereklilikleri ve gereksizliğinden çok sonuçlarını idrelesek yada ''irdeleyebilsek'' daha isabetli olur kanısındayım.


Bu konuda tartışmak istemiyorum çünkü aslında aynı şeyleri düşünüyoruz. Ancak ortada bir gerçek var ki bu dünyanın neresine giderseniz gidin aynıdır; yeni rejimlerin, yeni devrimlerin ilk yılları hep kanlı geçmiştir. Evet olmamalıydı, evet yanlıştı. Ancak bunlar iki halk arasında düşmanlık yaratacak şekilde siyasi görüşlere ideolojik propaganda malzemesi yapılmamalı.

Olaylar hakkında buraya yazamadığınız şeyler varsa ben de pm ile öğrenmek isterim. Çünkü belirttiğim gibi detaylı bir bilgim yok Dersim de yaşananlarla ilgili.



D
15 yıl
Teğmen

@Başbuğ66 çok güzel bir afrika atasözü vardır. '' aslanların tarihçisi olana kadar ,tarih hep avcıların zaferlerinden bahsedecektir' der.Dersim olaylarıda ne yazıkki kulaktan dolma bilgiler ışığında sunuldu hep insanlara.Hatta bırakınız dersimli olmayanları dersimli olanlar bile fazlasıyla bu asimile politikasından nasibini almıştır.Fakat dersimli sadece bu inkar politikalarının son bulmasını ,köklerine uygulanan bu şeylerin kabul edilmesinden başkasını istemedi.BUnları dile getirdi diye bölücü damgası yedi,yakın tarihe kadar kimlik hanesinde Tunceli yazan kişi potansiyel suçlu gözüktü.70lerde -80lerde dersim o karambolde çok gencini yitirdi. Sonuç itibariyle ne yazıkki acısını ve cefasını hep dersimli çekti.Dünya ölçeğinde yaklaşık 1 milyon kadar dersim kökenli insan olduğu tahmin ediliyor.keza anadolunun çeşitli yerlerinde ,avrupanın çeşitli ülkelerinde hatta kanada ve amerikadada dersim kökenli insanlara rastlamak mümkün.BUnlar sürgünlerin ve zorunlu göçlerin politikasının sonucu. Ama yinede dersimli yeri geldi en cumhuriyetçiden cumhuriyetçi oldu .Cemevine Atatürk resmini asmaktan çekinmedi.Ama yinede yaranamadı,yinede var sayılamadı.İnançları için büyük önem arzeden Munzur vadisine hiç gereksiz bir şekilde devlet tarafından baraj yapılmaya çalışılıyor bugünlerde. Vicdan neden diye sormadan edemiyor? Nedir bu isnsanlarda istemediğimiz,sevmediğimiz. Bu insanlar memleketin okur yazar oranı en yüksek ilinden gelmedilermi?Hadi orada nüfus azda öyle diyelim. Ya şehirdeki tuncelililer? çoğu türkçeyi en milliyetçi insandan bile daha düzgün konuşur.çünkü zorla öğretilmiştir ona türkçe. istanbullu tikky genç ''nabers,jnm,evt'' gibi yazıp konuşurda onlar için bir kelam etmek aklımızdan geçmez. ama dersimli zazacasını unutmuştur zaten türkçesini ise -geliyom gidiyom- diye değilde '' geliyorum-gidiyorum'' diye düzgün konuşurda yinede yaranamaz bazılarımıza.

@Argolos iki halkın birbirine düşman olması aklı başında hiç kimsenin temennisi olamaz olmamalı. Ama bu demek değildirki bazı şeylerinde üzeri kapalı kutu olarak kalmalı yada konuşulmamalı.Eğer demokratik ,sosyal bir toplum arzuluyorsak,şeffaf ve kardeşçe bir gelecek planlıyorsak dersimlisi,yozgatlısı istanbullusu veya şırnaklısı elele vereceğiz ve sorunlarımıza çare arayacağız.Geçmişini bilmeyen toplumlar nereye gideceğini bilemezler.Bu olaydan bahseden sitelere girip bakın. Hepsi birbirinden kötü.Kimisi almış kürtçülük sevdasına kimisini almış türkçülük sevdasına.Fakat çok azımızın aklına insan olma sevdası geliyor.Pmden birşeyler yazmayı bende isterdim hatta buradan isterdim ama forumunda bir çizgisi olduğundan kimseyi zorlamak istemeyiz .Sonuçta burasıda orta halli bir forum.üstelik bir donanım forumu ve belli bir çizgisi var.Ancak detaylı bilgim olursa elbette paylaşırım pm aracılığıyla sizinle. fakat bilgiler takdir edersinizki sınırlıdır .


Bu mesaja 1 cevap geldi.
D
15 yıl
Teğmen

bu arada siz Said Nursi nin sözünü yazınca aklıma geldi. dönemin emniyet müdürü hasan sabri çağlayangil kendi anılarını anlattığı kitapta Seyid Rıza nın idamını şöyle yazmış.

quote:

"meydan doluşmuşçasına, boşluğa şöyle seslendi: ‘Kerbela evladıyız. bi hatadır. ayıptır, zulümdür, cinayettir’, dedi. benim tüylerim diken diken oldu. bu yaşlı adam rap-rap yürüdü. çingene'yi itti. ipi boynuna geçirdi. sandalyeye ayağı ile tekme vurdu, infazını yaptı."(anılarım, syf.51-52)


Bu mesaja 1 cevap geldi.
D
15 yıl
Teğmen

quote:

Orjinalden alıntı: Democrazy

bu arada siz Said Nursi nin sözünü yazınca aklıma geldi. dönemin emniyet müdürü hasan sabri çağlayangil kendi anılarını anlattığı kitapta Seyid Rıza nın idamını şöyle yazmış.

quote:

"meydan doluşmuşçasına, boşluğa şöyle seslendi: ‘Kerbela evladıyız. bi hatadır. ayıptır, zulümdür, cinayettir’, dedi. benim tüylerim diken diken oldu. bu yaşlı adam rap-rap yürüdü. çingene'yi itti. ipi boynuna geçirdi. sandalyeye ayağı ile tekme vurdu, infazını yaptı."(anılarım, syf.51-52)






Seyid Rıza nın idam edilmeden önce son isteği oğlunun kendisinden sonra asılmasını istemesidir.zaten küçük oğlu isyan sırasında öldürülmüştür.''birde onun acısına dayanamam'' der. fakat Seyid in istediği şey olmaz.Önce oğlunu asarlar sonra kendisini asarlar.


Bu mesaja 1 cevap geldi.
B
15 yıl
Yüzbaşı

@Democrazy
Seyid Rıza'nın idamıyla ilgili bir habere ulaştım. Aynen dediğiniz gibi idamdan önce o sözleri söylemiş. Orjinal haliyle şu şekilde:


"Evladı Kerbelayıh. Bihatayıh. Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir."
15 Kasım 1937


Bu mesaja 1 cevap geldi.
B
15 yıl
Yüzbaşı

Dersim olayları hakkında bir ALBAY ve bir YÜZBAŞININ ifadeleri (Neo-Kemalist arkadaşların neden Nurculara bu kadar düşman olduğunu şimdi daha iyi anladım...):
< Resime gitmek için tıklayın >


Kaynak: AKTÜEL DERGİSİ
< Resime gitmek için tıklayın >

< Resime gitmek için tıklayın > Dersim 38'in "nurcu" Tanığı

Tuncay Opçin /

Albay Hulusi Yahyagil, Dersim İsyanı sırasında Elazığ'daydı. Birliği isyanı bastırmak için Tunceli'ye gitmişti. Yahyagil çatışmalara katılmasa da kendilerine verilen emri net bir şekilde hatırlıyor; Dersimlilerin topyekûn imhası. Arkadaşı "Yüzbaşı Şevki"nin hatıralarında ise yakılan, yok edilen köyler, süngülenen bebekler var.

Soğuk gecenin sessizliğini yaşlı adamın dudağından dökülen sesler bozdu. Metin gözlerle getirildiği meydanı süzen yaşlı adam meçhul varlıklara hitap ediyor gibiydi; "Evladı Kerbelayıh. Bihatayıh. Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir." Sonra yüzünü alelacele kurulmuş darağaçlarına döndü. Görevlilerin arasında geldiği idam sehpasının altında büyük bir soğukkanlılıkla yağlı ilmiğin boynuna geçirilmesini bekledi. Celladına fırsat vermeden ayaklarının altındaki alçak iskemleyi tekmeledi. Artık çektiği tüm sıkıntılar sona ermiş, ruhu huzura kavuşmuştu.
Şimdi bile okuduğumuz tanıklıklarda içimizi acıtan bu manzara Elazığ'da yaşandı. Takvim yaprakları 15 Kasım 1937'yi gösteriyordu. İdam edilen kişi Dersim İsyanı'nın liderlerinden Seyid Rıza'ydı. Seyid Rıza ile birlikte içlerinde oğlunun da bulunduğu pek çok kişi idam edilmişti. 347 aileye mensup 3 bin kişi Tekirdağ, Edirne, Kırklareli, Balıkesir, Manisa, İzmir gibi illere sürülmüştü. Dersim bu yaşananlardan sonra sessizliğe bürünmüştü. Adı da çıkartılan bir kanunla zaten çoktan Tunceli olmuştu.

1937-1938'de Dersim'de neler oldu? Yaşananlar gerçekten birkaç kişinin idamı ve binlerce insanın sürgünü ile mi sınırlıydı? Resmi kaynaklara göre öyle. Ancak tanıklar hiç de öyle söylemiyor. Bu tanıklar içerisinde hiç şüphesiz en ilgi çekici olanı Hulusi Yahyagil. Yahyagil, emekli albaydı ve Said-i Nursi'nin en yakın öğrencisiydi. Hayatında ancak sekiz defa görüşebildiği Nursi'ye müthiş saygısı vardı. Öyle ki sorduğu sorular ve yazdığı mektuplar, Nursi'nin en önemli eserleri arasında sayılan Mektubat'ın oluşmasını sağladı. İşte Yahyagil, yarbaylığı döneminde Dersim'de isyanı bastırmakla görevli bir birlikte komutanlık yapıyordu. Yaşadıklarını "Son Şahidler-Bediüzzaman Said-i Nursi'yi Anlatıyor" serisinin ilk cildinde araştırmacı Necmeddin Şahiner'e anlattı. Önce Yahyagil'in Şahiner'e anlattıklarına bakalım, ardından da Nursi'nin Yahyagil'e yazdıklarına...

İmha edin dediler
Necmeddin Şahiner, Hulusi Yahyagil'e Said-i Nursi ile ilgili hatıralarını dinlemek üzere gitmişti. Yahyagil, Nursi ile ilişkisini anlatırken söz dönüp dolaşıp Dersim'e, Dersim İsyanı'na gelmişti
Said-i Nursi o sırada Kastamonu'da sürgündeydi. Nursi, Şeyh Said İsyanı'nın ardından Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki pek çok isimle birlikte batı illerine sürgüne gönderilmişti. Önce Isparta'nın Barla nahiyesine, oradan da Isparta'ya sürülmüştü. Barla'da 10 yıla yakın kalmıştı. Isparta'da ise kısa bir süre kaldıktan sonra öğrencileriyle birlikte tutuklu yargılanmak üzere Eskişehir'e götürüldü. İdamla yargılandı ve beraat etti. Ancak beraat etmesi hiçbir şeyi değiştirmedi. Yine sürgün edildi. Bu defa sürgün yurdu Kastamonu'ydu. Yahyagil, Said-i Nursi'yi Barla'da ziyaret etmişti. Nursi bu ziyaretten çok hoşnut kalmıştı. Yahyagil'le bu tarihten sonra bağlantısı hiç kopmadı. Yahyagil, Nursi'yi sık sık ziyaret edemiyordu ama ikili el altından sürekli haberleşiyordu. İşte Nursi'nin Kastamonu'ya sürgün edildiği dönemde Yahyagil de Elazığ'da görev yapıyordu. Gelen emre göre de taburuyla birlikte Dersim İsyanı'nı bastıracak birliklerin arasında yer alacaktı; "Ben Elaziz (Elazığ)'de tabur komutanlığı yapıyordum. 1938 Dersim İsyanı'nın sebep olduğu facia hadisesi neticelenmek üzere idi. Bizi de Dersim İsyanı'nı önlemeye ve bastırmaya memur ettiler. İsyan dedikleri şey de, bazı dağ köylerinin o yıl vergi vermeme meselesi idi. Aslında hadise basitti. Fakat nedense onu büyüttüler ve umumileştirdiler." Çok basit önlemlerle, belki hiç can kaybı yaşanmadan çözülecek bir olay kısa sürede bölgeyi etkisi altına aldı. Dersim yani Tunceli ve çevresi alev alev yanıyordu. Yahyagil'e göre bu sırada gelen emir netti: "Bize verilen emir: Dersim ahalisini külliyen imha emri idi. Canlı tek bir insan bırakılmayacak... genç-ihtiyar, suçlu-suçsuz, çoluk-çocuk, kadın-erkek ne varsa hepsini imha...

Gerçi memur edildiğimiz bölgenin birçoğu Rafızi idi. Ama yine de bizim raiyetimiz ve halkımız idiler. O tarz muamele ve emir nasıl bir uygulama şekli idi bilemiyorum.
Ben kıta komutanı idim. En çetin ve zor vazifeyi de bize vermişlerdi. 'Sen piyadesin, seni topla da takviye etmek gerekir' dediler. Çok mahzun ve mustarip idim. Neticede vuku bulacak haksız zulüm ve gadirleri düşünüyordum. Aynı zamanda iki tane çıkılmaz hissin ortasında kalmıştım: Birincisi: Askerlikte emre mutlaka itaat. İkincisi: Göre göre bildiğim, olacak olan zulümlerden kaçmak, o ortamda istifa etmek, belki başka manalar verilmek endişesi..."

Hulusi Yahyagil bu ruh hâleti içerisinde ne yapacağını bilemezken eline bir mektup ulaşır. Emir erinin koşa koşa getirdiği mektup Said-i Nursi'den gelmekteydi. Nursi sürekli takip edildiği için mektubu direkt Yahyagil'e göndermek yerine Kastamonu'dan Isparta'daki bir arkadaşına ulaştırmıştı. Yine aynı mektup buradan da Nevşehir-Ürgüp'te bulunan Abdülmecid Ünlükul'a gönderildi. Ünlükul, Said-i Nursi'nin küçük kardeşiydi ve Ürgüp'te müftülük yapıyordu. Mektubun üçüncü ve son durağı Hulusi Yahyagil olacaktı. Mektupta Nursi, talebesine öğütlerde bulunur. Nur talebelerine Allah'ın yardım edeceğini, sabırlı ve metin olmasını tavsiye eder. Yahyagil'in bir sıkıntısının olduğunu ve bunu hissettiğini ama dünyada karşılaşılan zorlukların gelip geçici olduğunu anlatır mektubunda Said-i Nursi.

Diri diri yaktılar
Yahyagil, bu ilginç mektubu aldıktan sonra, istifa fikrinden tamamen vazgeçer. Birliğinin başında "Te'dip ve tecziye" harekâtına katılır. Olayın devamını yine onun satırlarından okuyalım;
"Mektup bana büyük bir teselli verdi, nefes aldım. İsyan bölgesine vardık. Çok uzak mesafelerden birbirimize tek-tük birkaç mermi attıksa da, hiç kimseye bir şey olmadı. Kimsenin burnu kanamadı. Döndük dolaştık, kimseyi bulamadık. Bölgeyi terk etmiş, mağaralara çekilmişlerdi. Allah yardımımıza yetişti. Elimizi kirletmeden ve kana bulaştırmadan kurtardı ve muhafaza etti."
Nursi'nin duaları kabul olmuş olacak ki Yahyagil'in korktuğu başına gelmemişti. Ancak herkes Yahyagil kadar şanslı değildi. Yahyagil'in hatıralarını anlattığı bir başka isim Abdülkadir Badıllı, "Bediüzzaman Said-i Nursi, Mufassal Tarihçe-i Hayatı" isimli eserinde bir başka tanıklığa daha yer veriyor. Badıllı, Necmeddin Şahiner'in anlattığı hatıraları doğrulattıktan sonra bir başka "Nur Talebesi" Malatyalı emekli yüzbaşı Şevki Bey'in söylediklerini naklediyor. Biz de Said-i Nursi'yi anlatan en geniş biyografik araştırma olan bu kitabın 1134. sayfasından alıntılayalım:

"Dersim İsyanı'nda isyan eden bazı insanlarla askerler harp ederken, isyancılar yavaş yavaş çekilip dağın zirvesine doğru gitmişler. Bizim askerler onlara ulaşamıyor ve bir şey yapamıyorlardı. Bu defa herhalde gelen emirler mucibince, Hulusi Bey'e de verilen emir gibi, geri dönüp masum çoluk-çocuk, ihtiyar demeden katletmeye başlamışlar. Hatta hınçlarını alamayarak, bazı taburlar topladıkları çoluk-çocuk, kadın ihtiyar, bünah masumları büyük avlulu surlu bir evin içine doldurmuşlar ve birçok teneke gazyağı döküp bunları ateşe vermişlerdi. Bu ateş içinde yükselen feryatlar ve çığlıklar ortasından, bir kadın kucağındaki bebeğini ateşte yanmaması için surun üstünden dışarıya fırlatmış. Fakat bir yüzbaşı o bebeği süngüleyerek, süngü ile tekrar surun üstünden ateşin ortasına atmıştı. Gözümle gördüm."

Kitabın yazarı Abdülkadir Badıllı, dipnotta anlattığı bu acı hatıranın yanına, bu olayın Necip Fazıl Kısakürek'in çıkardığı Büyük Doğu dergisinde 1951 yılında yayımlandığını da belirtmiş.
"Nur Talebeleri" ve "Dersim İsyanı" birarada düşünülmesi zor iki cümle. Ancak yakın tarihin içinden çıkıp gelen tanıklıklar toplumun farklı katmanlarını ortak bellekte buluşturuyor...

< Resime gitmek için tıklayın > < Resime gitmek için tıklayın > < Resime gitmek için tıklayın >

< Resime gitmek için tıklayın >






< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Başbuğ66 -- 15 Aralık 2008; 5:06:04 >

B
15 yıl
Yüzbaşı

Google ile Dersim olayını aratınca neler çıkıyor bir bilseniz. İçlerinden elle tutulur bir örnek daha: 1926 doğumlu CH* milletvekili Nurettin KARSU'nun özgeçmişinden bir bölüm:

quote:

- Erzincan’ın , Otlukbeli'ne komşu, bir dağ köyünde (B.Gelengeç) 1926 yılının bir kış günü doğdum.Pamuk değil höllükte büyüttü anam beni.Daha kendimi bilmeden sürgüne yollandık.
- Sarıkamış Savaşına son giden alayın suvarilerinden olan babam Ali Rıza Karsu'nun sürgün nedeni,günün egemenlerine karşı kendisini savunabilir yetenekte olması ve bölgede saygın bir konumda bulunması idi.Dersim olaylarında,sürgüne gönderilen bir çok suçsuz ve mağdur aile arasına,Derin devletin Bucak müdürü bizi de katmıştı.
- Sürgün gittiğimiz Aydın ilinde,sıkıntılar ve yoklukların çilesini çeke çeke bitirdik.İşçilik-ırgatlık yaparak okudum.




Nurettin Karsu Dersim'lilerin Türkmen olduğunu iddia etmiş:
http://www.nurettinkarsu.com/dersim.htm
quote:


Dersim olayı bir isyan değil.Aç ve yoksul Türkmenlerin feryadı...

Dersim olayını bir isyan diye gösterenler büyük bir yanılgı içindedir.
İsyanların özünde bir bölünme isteği,aşırı dinsel istek ve bir ırkçılık vardır.
Dersimde bunların hiçbiri mevcut olmamıştır.
Dersim özde Türk-Türkmen olması nedeniyle ATATÜRK devrimlerinin yanında olmuştur.
1938 Dersim olayı öncesi Seyit Rıza'nın askeri arşivlerde bulunan ve hükümete yazdığı belge kanıtıdır:
"Şayet Hükümet hizmet ve sadakatimizden şüphe ederse abayi ecdadımızın eskiden "Yukarı Türkistan-Horasan" vilayetine bütün mensubini aşiretimizle hicret etmeye himmet buyursun."

< Resime gitmek için tıklayın >
< Resime gitmek için tıklayın >

Emin Çölaşan'a Yazdığım Mektup

Sayın Emin Çölaşan,

ART televizyonunda Albay la yaptığınız bir söyleşiyi dinleme olanağım olmadı,ancak bana iletildiğine göre orada,Dersim hareketinin bir isyan ve Dersim’lileri de isyana kalkışan Kürt ler olarak ifade etmişsiniz.

Ben buna pek inanamadım.

Alevilerin Kürtlükle en ufak bir yanı olmadığını,birinin Orta Asya kökenli Türkmenler olduğu,diğerinin ise Mezopotamya kökenli olduğu (birçoklarının yadsımasına karşın) bilinen bir tarihi gerçektir.Kürtler,dine-şeriat düzenine oldukça bağlı ve Alevi gelenek ve törelerini hiçbir şekilde kabul edemeyen katı bir görüşe sahipler.Alevilerde geniş bir dini hoş görü vardır.

Osmanlıda, Alevi herkesçe Evrak-ı Bi idrak olarak görülmüştür. Horlanma-ezilme-kırımlar karşısında; Osmanlıya,Selçukluya karşı ayaklanmıştır.Celali,Şah kulu ve Babayı isyanları halkın kaçınılmaz tepkisidir.

Bu ayaklanmalarda -Din elden gidiyor,şeriat isteriz-diye bir gerici istemi göremezsiniz.Hep yenilik istenir,hep sömürünün kalkması isteği vardır.Ezilen halkın tepkisi isyan olarak karşılanmıştır.Osmanlıdan daha çok ,Türk olan Şah İsmail Acem olarak tanıtılmıştır.Bugün Alevilerin de Kürt diye nitelendiği gibi.Ben hümanist bir Alevi olarak hiç bir yaratılanı küçük göremem.Yunus (nazar eyle ileri,pazar eyle götürü/yaratılanı hoş gör,Yaratandan ötürü.) demiyorum?

Anadolu da hiçbir Alevi hareketinde,”din elden gidiyor,şeriat isteriz,ayrılmak isteriz,bölmek isteriz” YOKTUR.

DERSİM-KOÇGİRİ hareketleri bir isyan değil,bir yoksulluğa,ezilmişliğe,çaresizliğe karşı,şuursuz bir çare aramadır.Sefaletin ve cehaletin bir bilinçsiz tepkisidir.Jandarmanın halka yaptığına,dayanılmaz tepkidir.

Hiçbir Alevi den,yeniliğe,çağdaşlığa,Atatürk ilke- devrimlerine karşı olanı gördünüz mü?

Alevileri azınlık olarak göstermeğe çalışanların,tarih özürlü oldukları anlaşılıyor.Türkmenler(Alevi-Bektaşi-Kızılbaş) bu ülkede TEMEL ÖGE olduğu halde,hangi şaşkın azınlık gösterebilir.Ahmet i Yesevi den gelen,Anadolu’yu Türkleştiren Hacı Bektaş Veli.Yunus,Pir sultan,Anadolu Erenleri ve Anadolu Evliyaları azınlık mıdır?

Yavuz kırımından kurtulmak için,ibadetlerini gizli Cem evlerinde yaparak gizleyen ve Atatürk aydınlığı gelince gün yüzüne çıkıp,açıkça Cem evlerinkinde bu kendilerine özgü ibadetlerini yapmak isteyen alevi lerin,bu istekleri,günün molla iktidarının Diyaneti tarafından,Yavuzun Şeyhülislamı Abu suud fetvalarını aratmaz şekilde,önlenmeğe çalışılıyor.

Bugün imamlar iktidarı, Emeviler döneminde yapılanlara koşut tarzda yönetmek çabasında. Atatürk İlke , Devrim ve çağdaşlığa arkasını dönmüş,mezhepçiliği ön plana almış yürüyor.Buna ilişkin birçok örnek var.81 vali için bulunan bir tek Alevi vali bu iktidarın sürgün piyonu oldu.%30 nüfusa ulaşan Alevi (Türkmen) bir tek Valiye bile mollaların tahammülü yok.

Evet Sayın Çölaşan, yazılarınızı her gün okuyor ve cesaretinizi eskiden beri takdir ediyorum. Ve diyorum ki, İyi ki bugünün medyası içinde böyle yüreklilerde var.

Daha fazla yazmaya da gerek olmadığını düşünüyorum.

Selam ve sevgi-saygılar.
15.ve 16.dönem CHP Erzincan Milletvekili
Nurettin Karsu

www.nurettinkarsu.com





Bu mesaja 1 cevap geldi.
K
15 yıl
Binbaşı
Konu Sahibi

Başbug66,Democrazy

Konuya yaptıgınız katkılardan dolayı sizlere ayrı ayrı tesekkur ederim.Sayenizde bilmedilşerimi ögrendim


Bu mesaja 1 cevap geldi.
U
15 yıl
Yarbay

bu olay cumhuriyetin kuruluş yıllarında olmuş ise açıkçası çok yadırgamadım zira tek olay o değil bunun yanında onlarca isyan yaşanmış ve hepsi aynı şekilde bastırılmıştır.açıkcası böyle bir dönemde özellikle DTP nin mecliste olduğu bir dönemde bu konunun basında haber konusu olduğunu düşünemiyorum.anadoluda insanlar malesef cahil yetişiyor ve birine desen ki atatürk sizi katletti emin olun buna inanır.hatta buna bu forumda bile inananların olduğuna eminim.


Bu mesaja 1 cevap geldi.
A
15 yıl
Teğmen

Bu arada Koçgiri ismini gördüm. Bu aşiretin 1 milyondan fazla insanının olduğu iddaa ediliyor. Yakın bir arkadaşım Koçgiri aşiretinden, ondan Sivas olayları ve Dersim olayları ile ilgili çok şey dinlemiştim. Bilmiyorum forumda var mı Koçgiri aşiretinden biri, varsa bilirler tarihleri yazılsa macera kitabı olur... Çok baş kaldırmışlar devlee.


Bu mesaja 1 cevap geldi.
B
15 yıl
Binbaşı

son devrin din mazlumları
bu kitabı okumuştum. kitabın yasaklı olduğunu sanıyordum ama 90 da basımının yapılması sanırım yasaklı olmasığınıda gösteriyor

fakat kitapta dersimlilerin alevi zaza olduğundan hiç bahsetmiyor
oranın halkını son derece dindar insanlar olarak gösteriyor ve dindar oldukları için cezalandırıldığından bahsediyor
devletten ayrı kalmaya çalıştıkları isyan ettiklerinden felan hiç bahsetmiyordu

bunları yıllar sonra öğrenince hayal kırıklığına uğradım
necip fazıl olayı çok yanlı olarak aktarmış

necip fazıl için üzüldüm, ondan beklemezdim
olayı tarihçilerden öğrenmek lazım bence


Bu mesaja 2 cevap geldi.
G
15 yıl
Yarbay

Dersim, Anadolu tarihinin en uzun ömürlü gettosudur. İlkel feodal yaşam biçimi egemendir. Anadoluya hakim olan devletler bu bölgeye hiç bir dönemde hakim olamamışlardır. Bunda coğrafyasının savunmaya elverişli olması en önemli etkendir. Türkiye Cumhuriyeti ilk çağdaşlaştırma projelerinden birini bölgeye uygulamak istemiş, bu nedenle 1935 te Tunceli ilini kurarak yöre halkını sosyalleştirmek istemiştir. Ancak bunu varlıklarına bir saldırı olarak algılayan aşiretler devlete isyan etmişlerdir. İsyan kanlı bir şekilde bastırılmış, sağ ele geçirilenler başka bölgelere dağıtılmışlardır.

İnsan garip bir varlık. Sosyalleştirmek istediğinde "asimile ediyor" diyede devlete kızar, bunu yapmayıp rahat bıraktığında "sosyalleştirmedi geri bıraktı" diyede.

Konu ile ilgilenenler Dr. Suat AKGÜL'ün, Amerikan ve İngiliz Raporları Işığında Dersim adlı kitabından yararlanabilir.


Bu mesaja @chawush cevap verdi.
C
15 yıl
Yüzbaşı

O dönemin Emniyet Müdürü İhsan Sabri Çağlayangil'in ses kaydı bu adreste var.



D
15 yıl
Teğmen

@Argolos hocam KOçgiri aşireti çok büyüktür.Aslında yanlış hatırlamıyorsam aşiret kavramını anadoludayken almış bu insanlar.Onlar genelde kabile yapılanması diyorlarmış.Yani Dersimde aşiret kültürü yok bildiğim kadarıyla.Koçgiri aşireti sürgünlerde ağırlıklı olarak Sivasa gitmiştirler.Zaten Sivas alevilerinin çoğu dersim kökenli.aynı zamanda erzincan alevilerinin çoğuda dersim kökenliki çoğu bildiğim kadarıyla özellikle yaşlıları zazaca biliyorlar.Bunun dışında Aydın ve İzmirdede sayıları oldukça yüksek. Koçgiri aşireti ilk isyan eden aşiretlerden birisi.Özellikle o aşiretten olan Alişer ve karısı tam bir anarşistlermiş.Sounda bir muhbirin bilgisiyle yakalanıp öldürülmüş Alişer (karısını bilmiyorum) ve kafası kesilmiş.Zaten google da bu kesik başlı fotoğraf var.Uygun olmıycağı için buraya koymuyorum.

@Başbuğ66 hocam Dersimlilerin Türkmen oldukları onların Horasandan geldikleri üzerine yapılan bir yorum.Fakat bu tarihsel olarak biraz zayıfda kalmıyor değil.Şöyleki dersim yöresi alevileri öz aleviler olduğuna inanılıyor.Çünkü o yöre insanı emevi baskısından kaçıpta Türkistan daha doğrusu Horasan bölgesine göç ediyor.Bir nevi alevi tarihi sürekli sürgün tarihi gördüğümüz kadarıyla.ne yazıkki cumhuriyet dönemindede pek bir şey değişmemiş onlar için.Anadoludaki alevi önderlere baktığımızda bir Hacı Bektaş Veli bir Pir Sultanın soyunun Hz.Hüseyin ve Hz.Ali ile Hz.Muhammede dayandığını görüyoruz.osmanlı silsile kayıtlarındada bu geçerli bir kanıt çeşitli alevi kitapları ve kaynaklarında bunu görebilirsiniz. osmanlı yönetimi bu neden ile Hacı bektaşa büyük hürmet duymuşlar ne yazıkki Pir Sultan bu hürmeti görememiş ve çok acımasız ve haksız bir şekilde asılarak idam edilmiş.11.ci imam Imam Hasan El Askeri emevi baskısı dolayısıyla yanındaki ehlibeyt ile horasan bölgesine göç etmişler ve oradaki islam dinini yeni tanıyan türkmen insanlar bu peygamber soyuna ise büyük hürmet duymuşlar zamanla bu ehlibeyt soyu türkmenlerle evlenip kaynaştıkça ortaya böyle melez bir halk çıkmış ve anadoluya doğru göçtete bu kaynaşma devam etmiş. Yani alevilerin özbe öz Türk yada Türkmen oldukları asla söylenemeyecek olması gibi arap olduklarıda söylenemez.yalnız köken olarak arabistan kökenli oldukları apaçık ortadadır.yani zannedildiği gibi fiziksel olarak orta asya kökenli değilde daha çok arabi kökenli esmer ve koyu tene çalan bir yapıları vardır ki mesela dersimin en önemli ocak atalarından biri sayılan Baba Mansur Hz.Ali soylu siyahi biriymiş.Onun babasına iseTürkistanda deve dudaklı zenci derlermiş ve mahlasıda Zengi ata imiş (zenci ata) ve o bölgedeki türkmenler tarafından çok sevgi ve saygı duyulurmuş kendilerine karşı.googleda bu konuda yazılar vardı galiba çeşitli alevi sitelerinde .yinede onlara sadece birkaç halkın ve milletin kaynaşması gözüyle bakmak hem tarihsel olarak hemde kültürel olarak daha açıklayıcı ve isabetli görünüyor.yani alevi tarihinde belirli bir soydan olduklarını iddia etmek çok zayıf ve anlamsız kalıyor bence ki alevilikte hem siyahlık hem beyazlıkdan tutunda , türkmen,türk,kürt,zaza,arap kökenlerini bulmanızda oldukça doğal gördüğümüz kadarıyla.fakat nedense tek tipe indirgeme çabaları var ki bu bence bu bir kültürün asimilasyonundan başka bir şey değildir. sonuçta 71 alemi bir gören bir kültüre ''türk yada kürt'' demekten başka şansı olmadıklarını söylemek havada asılı kalan bir iddia gibi duruyor.seyid Rızanın bahsettiğiniz sözü ise bu horasan dolaysıyla alakalı gözükebilir fakat şöylede bir şey var bazı tarihçilere göre seyid rıza böyle bir söz söylememiş.Kürtçü milliyetçiler ''o kürttü o yöne atıf yaptı'' derken o bölgenin türkçü milliyetçileri ''türktü o yöne atıf yaptı'' derler. Fakat dediğim gibi Seyid Rıza ve dersimlileri ilgilendiren en önemli unsur herzaman ''Alevilik'' olmuştur ve idam edildiğindede seyid rıza ''kerbela evladıyız'' demiş ve bir ırktan değilde bir gelenektenten,sanki kendisinin türk yada kürt olduğunu iddia edenlere inat apayrı bir soydan olduğunun altını çizmiştir.


Bu mesaja 3 cevap geldi.
D
15 yıl
Teğmen

Birde aklıma gelmişken dikkatimi çeken şöyle bir şey var. Hani hep yakın tarihe kadar komünizmden ve anarşizmden bahsederizde karşılıklı yardımlaşma ile ayakta duran kendi kendine yeten topluluk örneklerinden bahsederiz.kimileride bunun mümkün olmadığını söyler. İşte dersim halkıda öyle ki Tamamıyle kendi kendilerine yetebilen , savaş geleneği olmayan ,dinleri en barışçıl kısmıyla yaşamasını tercih eden ,özgürlük düşkünü hiç bir dayatma tahakküm ve otoriteyi kabul etmeyen ,karşılıklı yardımlaşma ile hareket eden ,türlü ırk ve milletlerin bir arada kardeşçe dışarıdan ne bir devlet nede başka bir otorite tarafından dayatılmadan kendi özlerinde yaşamasını seçen ,tamamıyla kendi kendini yöneten komünal bir topluluk. Galiba bu şimdiki Tuncelililerin neden genellikle sosyalist veya solcu görüşlü olduklarını açıklıyor.


Bu mesaja 2 cevap geldi.
G
15 yıl
Yarbay

quote:

Orjinalden alıntı: Democrazy

tamamıyla kendi kendini yöneten komünal bir topluluk.


Evet ama bu istendik bir komünal topluluk olmasa gerek. İlkel toplum zaten koşullar gereği komünaldir. İstendik olan gelişmiş olanı olmalıdır. Sırf komünal oldukları için geriliğe taraf olunmamalı.



D
15 yıl
Teğmen

@lehrer35 insan sormadanda edemiyor , medeniyet için dedik ama ortada medenileştilirmek için ölen 50 bin kişi var.yani hangi anlamda medenileştirmek olur bu? bugün geriye bakıyoruz 70 yıl geçmiş.tunceliye baktığımızda ne tür bir medeniyet görebiliyoruz? nüfusu bir şükrü saracoğlu stadına sığacak kadar bir tunceli,kimisi almanyada kimisi aydın kimisi fransada kimisi izmirde. nasıl medeniyetki bu?


Bu mesaja 1 cevap geldi.
B
15 yıl
Binbaşı

Democrazy
güzel bilgiler vermişsin ama bazı yerlerinde sorun var şöyleki

araplar zenci değildir
peygamber efendimiz ve hz alide tabiki
araplar buğday tenli diye tabir edilirler
güneşte yanmış sarışın gibi biraz

ürdün büyük elçisini görmüştüm
ben zenci beklerken sarışın mavi gözlü bir çıkmıştı


Bu mesaja 1 cevap geldi.