D

Yüzbaşı
11 Mart 2006
Tarihinde Katıldı
Takip Ettikleri
7 üye
Görüntülenme (?)
41 (Bu ay: 0)
Gönderiler Hakkında
D
8 yıl
Suç kimde?
D
10 yıl
IPEGA PG-9025 Multimedia Bluetooth Controller
D
13 yıl
\t STRATEJİST SİNAN OĞAN DAN GÜNDEME DAİR ÖNEMLİ TESPİTLER
Stratejist milletvekili Sinan Oğan, ‘MİT’e operasyon yapacak özel bir birim verilmeli ve istihbaratın ardından örgütün üst düzeyine operasyonlar düzenlenmeli’ diyor. Oğan’a göre devlet-PKK görüşmesini sızdıran olağan şüpheliler ise MOSSAD ve PKK..

ANKARA - Stratejik Analizler Merkezi TÜRKSAM’ın Başkanı, stratejist ve Iğdır Milletvekili Sinan Oğan, terörle mücadelede MİT’in “operasyonel” hale getirilmesi gerektiğini belirterek, CIA ve FSB modellerini adres gösterdi. Oğan, Füze Kalkanı nedeniyle İran’la savaşın eşiğine gelebileceğimizi söyleyerek, “Batıda Türkiye’nin Suriye’ye müdahale edeceği algısı var” dedi. MİT ile PKK yöneticilerine ait olduğu öne sürülen ses kayıtlarını da değerlendiren Oğan, “Olağan şüpheliler MOSSAD ve PKK” dedi. Oğan, İsrail ile gerilen ilişkilerden Arap Baharı’na, Füze Kalkanından terörle mücadeleye gündemdeki konulara ilişkin VATAN’ın sorularını yanıtladı:

İsrail ile gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Muhalefete eleştiri geliyor...

Milli meselelerde normal şartlarda iktidar ve muhalefet hepimizin bir cephede olması gerekir.. İsrail hakkımıza tecavüz etmeye kalkarsa, bütün bir halk İsrail’in karşısında, devletimizin yanında olacağız. Ama hükümet bu konuda samimi değil. Bir bakıyorsunuz, “Yardım gemilerini savaş gemileriyle götüreceğim” diyor, diğer yandan Gazze’ye gönderilen Mavi Marmara gemisinden son dakika AKP milletvekilleri indiriliyor. Aynı zamanda Yahudi Cesaret Madalyası’nı sayın Başbakan hala iade etmemiş. Bakıyorsunuz Füze Kalkanı Projesi Malatya’ya yerleştiriliyor. Şimdi bu kadar samimiyetsiz bir iktidarın nesini destekleyelim? Hükümet, İsrail ile kavga eden bir görüntü çizmeye çalışıyor, ama bu gerçek değil. Füze Kalkanı Projesi, İsrail ile gerilim politikasının bir aldatmacadan ibaret olduğunun en bariz örneğidir. Bu coğrafyayı az çok tanıyanlar bilir ki, o kalkan İsrail’i koruma amaçlıdır. Çünkü İran’dan çıkacak olası bir füzenin Avrupa’ya menzili yetmez. En fazla Bulgaristan’a kadar gider. Bulgaristan’ı korumak için füze oraya yerleştirilmiyor. Malatya coğrafya olarak baktığımızda İsrail ile İran arasındaki en uygun noktadır. Bakan, “Füze savunma sistemi bir savunma aracıdır” diyor ki, bu doğru değil. Bu aynı zamanda bir saldırı aracıdır ve bizi İran’la savaşın eşiğine getirebilir.

Neden saldırı aracı olarak görüyorsunuz?

İran’dan çıkan füze doğrudan İsrail’e gitmez. Önce uzaya çıkar, orada biraz ilerler ve hedefe gider. Üç noktada imha edersiniz: İlki çıktığı anda, ikincisi uzay boşluğunda ve sonuncusu hedefe düşerken. İsrail’e aynı anda yüz tane füze fırlatıldığını düşünün. 97’sini havada vurursunuz, ama 3’ü yine düşer. Hiçbir zaman tamamını imha etme durumunuz olamaz. İsrail’in coğrafi derinliğinin olmaması sebebiyle 3 füze yeter. Dolayısıyla füzeyi kaynağındayken imha etmek durumundasınız.

Yani İran topraklarında?

Öyle. İran’a saldırarak, füze kalkmadan, yani daha İran topraklarını terk etmeden ilk fırlatma anında üst hız sınırına ulaşmadan vurmak zorundasınız ki, İsrail’e ulaşmasın. Bunun anlamı İran’dan, İsrail’e giden füzeyi Türk topraklarından ve Akdeniz’den atılacak füzelerle imha etmektir. Füzenin hızı çıkış noktasında yavaştır ve orada vurmanız daha kolaydır. Diğer seçenekler daha zordur. İran topraklarından çıkmadan vurmak demek de, İran’a doğrudan savaş ilanıdır. Hem İsrail’le böyle kontrollü bir gerginlik yapacaksınız, hem de İsrail için İran’la savaşa girmeyi göze alacaksınız. Muhalefete yönelik eleştirileri çok haksız buluyorum. Sen samimi değilsin ki, senin yanında olalım.

Türkiye tuzağa düşmek üzere

İsrail’le savaşa gireceğiz derken kendimizi İran’la daha kötü bir pozisyonda mı bulacağız diyorsunuz?

Aynen öyle. Türkiye’ye karşı hasmane tutumu nedeniyle sevmem ama Nicolas Sarkozy’nin bir sözü vardı: Biz kediye kedi deriz, füzenin hedefi İran. Füzenin hedefinin İran olduğunu Fransa Cumhurbaşkanı bile açıklıyorsa, İran bu tehlikeyi kime karşı ortaya çıkarıyor, İsrail’e. İran’la sıkıntılı günler geçirme ihtimalimiz yüksek. Bunun da iki sebebi var: Tunus’ta başlayan hadiseler eninde sonunda İran’a getirilmeye çalışılacaktır. Düne kadar Kaddafi’den demokrasi ödülü alan, Esad’a “kardeşim” diyen hükümet, sonra hepsinin karşısında yer aldı. Bugün “İran’a karşı dostane tutum içindeyiz” diyorlar. Yarın dikkatler İran’a çevrildiği zaman, Türkiye’nin tutumu çok önemli hale gelecek. Ama Suriye, Libya örnekleri göstermiştir ki, Türkiye, ABD ile birlikte hareket ediyor. İkincisi ise az önce anlattığım füze savunma sistemidir. Hiçbir şey olmasa İsrail provokasyona girişebilir. İran’dan füze saldırısı tehdidini suni olarak yaratabilir. ABD’nin hedefi, Suriye’ye, Türkiye’nin müdahale etmesidir. Batıda böyle bir algı var. Yani “Türkiye müdahil olabilir mi?” diye sormuyorlar. Orası kesin de, ne zaman olacağı bilinmiyor gibi. Maalesef öyle görünüyor ki Türkiye bu tuzağa düşmek üzeredir.

Türkiye, Suriye’ye askeri bir müdahale yapabilir mi?

Aklı başında hiç kimsenin böyle bir maceraya girmemesi lazım. Ama “Sabrımızın sonuna geldik”, “Bizim iç işimizdir” açıklamaları da durduk yerde yapılmadı. Türkiye bugün “Suriye’ye asker sokacağım” demiyor ama, batıyla hangi pazarlıkların içinde olduklarını bilmiyoruz. Demek ki bir takım vaatler var. Diplomat Dergisi’nin Pentagon muhabiri bana “Suriye’ye ne zaman müdahale edilecek?” diye soruyorsa, durduk yere sormuyordur. Büyük endişe duyuyorum. Bir bakarsınız bir başka provokasyonla kendimizi Suriye’de bulmuşuz. Suriye’ye müdahil olmamız demek, İran’la ve Hizbullah’la doğrudan karşı karşıya gelmemiz demektir. İsrail-ABD ittifakı bir taşla iki kuş vurabilir. Mesela Apo’nun Suriye maceralarını içeren fotoğrafları basında durduk yerde mi çıktı?

Zamanlamayı mı işaret ediyorsunuz?

Evet. Şimdiye kadar yok muydu? Demek Türkiye’de Suriye’ye karşı olumsuz bir hava oluşturulmaya çalışılıyor. Halk, “Suriye sana kardeş dedik ama sen terörist başına havuzlu villa vermişsin” diyecek. Bunlar kamuoyu oluşturma hareketleri..

İsrail nasıl bir provokasyon düzenleyebilir?

Birkaç teröristi sınıra koyarlar, onları kovalıyoruz diye Suriye’ye gireriz. Orada Suriye askeri kıyafeti giyen birileri bize ateş açar. Bir kaç Mehmetçiği şehit eder, ‘vay sen misin’ deyip, bizi Suriye’ye çekebilirler. Bölge provokasyona çok açık, dikkatli olmak lazım.

“Arap Baharı”nın İran’a uzamasını bekliyorsunuz galiba?

“Turuncu Devrimler” isimli bir kitabım var. Dünyadaki bütün halk hareketlerini inceledim. Arap Baharı dedikleri, bu coğrafyadaki halk hareketlerini yakından inceledim ve bunu bir kitap olarak hazırlıyorum. Ortak noktalarını çıkardık ve hemen hemen hepsinin dış bağlantılı olduğunu gördük. Elbette içerde bunun için olumlu bir saha oluşturulmuştu. Tunus’tan sonra ben domino etkisi olacağını söylemiştim. İran’a da getirmeye çalışacaklar. Ne kadar başarılı olurlar, onu bilemem. Ama bu coğrafyada tüm bu hareketlerin netice kazanması için mutlaka İran’a sıçratmaları lazım. Çünkü İran’a sıçramadan bölgeyi tam olarak kapsamaz. Batı ne yapıp edip sıçratmaya çalışacaktır. Ama İran da cepheyi Suriye’de kurdu. Suriye’deki bu hadiselerin çok kolay olmayacağını, çok kanlı olacağını bilmemiz lazım. İran biliyor ki, Suriye düşerse sıra kolayca kendisine gelir. O nedenle İran cepheyi Tahran’da değil, Şam’da kurdu. Her şey Şam’da olup bitecek. Suriye’nin düşmesini engellemek için İran elinden geleni yapacak. Bunun için gerekirse Hizbullah’ı da devreye sokacak.

İran, Türkiye’ye nasıl bakıyor ve ne gibi bir oyun planı kuruyor?

Bizim İsrail’le ilişkilerimiz iyi mi kötü mü onlar için çok önemli değil. Önemli olan bugün Suriye ve İran rejiminin batı tarafından tehdit ediliyor noktada olmasıdır. Bu tehdit karşısında Türkiye’nin tutumu nedir daha çok ona bakıyorlar. İran ve Suriye, realist dış politika uygulayan ülkeler. İran çıkarı gereği birçok ülkeyle işbirliği yapabilir. Mesela Tacikistan iç savaşında orada aşırı laik bir rejim vardı ve dini rejimi savunan muhalifler vardı. Normal şartlarda İran’ın muhalefeti desteklemesi beklenirken, öyle olmadı. İşine öyle geldiği için hükümeti destekledi. Bununla beraber Türkiye Suriye’ye, İran’ın iç politikasına yönelik bir tehdit oluşturuyorsa, o zaman Suriye’nin yanında yer alır. Her iki ülke de Türkiye’yi karşısına almak istemez. Ama karşısına almaktan da çok çekinmez.

Bir yandan da PKK’nın içinde olduğu bir oyun planı sürüyor değil mi?

Orada bazı hareketlenmeler var. Irak’ın kuzeyindeki PKK, bugün ABD ve İsrail’in çok işine gelmiyor. Kuzey Irak’tan PKK’nın bir kısmını Suriye’ye, bir kısmını İran’a, bir kısmını da Türkiye’ye gönderebilirler. İran’a göndererek PEJAK’ı güçlendirebilirler, Türkiye’ye göndererek bunu ülke içine sokabilirler, Suriye’ye göndererek de Kürtlerin ayaklanmasına destek sağlamaya çalışabilirler. Yarın Irak’ın kuzeyinden PKK’nın çıkarılmasına yönelik bir girişim olursa ‘ABD bizi ne kadar seviyor’ diye sevinmeyelim. Çıkarları öyle gerektirdiği içindir. Ama olumsuz yanlarına rağmen PKK’nın oradan temizlenmesi, Türkiye’nin işine gelir. Geçenlerde bir ABD’li komutan, ‘Biz Kuzey Irak’ta peşmerge ile devriye gezmeye başladık’ dedi. Yani Türkiye’ye, ‘Kara harekatına gerek yok’ mesajı veriyor. Çünkü kara harekatı şartları oluşmuş ve baskı artmış durumda.


‘Savaşın eşiğine geldik

Araplar yanımızda değil’

Sadece hava harekatıyla çözümün olmayacağını pekçok uzman söylüyor...

Mümkün değil zaten. Genelkurmay, “100 terörist etkisiz hale getirildi” diyor, ama nerede? Yanlış bir terminolojiyle “PKK’nın bilmem ne deposu imha edildi” deniyor. Sanki karşıda düzenli bir ordu var. Sanal imhalar var. Bu sanal zaferlerin gerçeğe dönüşmesi için kara harekatı ve özel operasyonlar şart.

Özel operasyonlara Türkiye uzun zamandır ara vermiş görünüyor değil mi?

Öyle. Gazeteci olarak Kandil’e gidip görüşülüyor, sohbetler yapılıyor. Gazeteci gidiyorsa, özel kuvvetler veya istihbarat niye gidemiyor? ‘Bunlar giderse yerine radikali gelir’ demek çok yanlış. Öyle olsaydı ABD niye durmadan operasyon yapıyor? Ladin’i niye öldürdü? Rusya Çeçenistan’da neredeyse üst kadro bırakmadı. Özel operasyon yapmayan sadece biziz.

Bu operasyonların nasıl faydası olabilir?

Alt kademeye istediğiniz kadar operasyon yapın, üst kadro durduğu sürece, siz bu savaşı kazanamazsınız. Üstü dağıtırsanız, alttakilerden bazıları teslim olur, bazıları silah bırakır. Ama alt kadroyu imha ederseniz, yerine yenileri gelir. Türkiye’nin hedefini tamamen üst kadroya yöneltmesi lazım. “Paketleme” operasyonları üst kadroya yapılmalı. Hep söylüyorum PKK holding haline gelmiş. Mazot, uyuşturucu, sigara kaçakçılığı yapıyor. Türkiye’nin Suriye, İran ve Irak sınırında PKK’nın sınır gümrükleri var. Buralardan yapılan kaçakçılıktan ciddi pay alıyor. Bunları kurutmadan, dış bağlantılara operasyon yapmadan nasıl başarı sağlayacaksınız? Sür gariban Mehmetçiği profesyonel katillerin önüne, sonra da ‘Neden başarılı olunmuyor?’ de. 30 yıldır terörle mücadele eden bir ülkede hala özel operasyonlar yapacak, dağda yatıp kalkacak bir birim kurulabilmiş değil. Başarıyı bunlarla sağlayabilirsiniz. Daha ileri bir şey söyleyeyim; Türkiye’de istihbaratı sağlayan kurum MİT’tir. Operasyonu ise şimdiye kadar TSK sağladı, bundan sonra da jandarma ile beraber polis yapacak. Ama bir özel birlik oluşturulup, MİT’in emrine verilirse, istihbaratı da, operasyonu da aynı kurum sağlayabilir. MİT’in bu anlamda operasyonel hale gelmesinin zamanıdır.

Hangi ülkenin modeli uygulanabilir?

Mesela Rus gizli servisi FSB’nin bu tür operasyonel birlikleri var. CIA’nın yurtdışında operasyonlar yapan birlikleri var. Dünyada birçok örneği var. Terörle mücadele birliklerinin kurulması ve bunun istihbaratla iç içe olması lazım.

MİT’ten bahsetmişken, Hakan Fidan’ın, Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı olduğu dönemde, Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş ile birlikte PKK ve KCK üst düzey yöneticileriyle gerçekleştirdiği öne sürülen toplantıya ilişkin ses kayıtları internete düştü. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu ses kaydının birçok boyutu var. Ama sanırım gazetede bütün bu boyutları tartışabileceğimiz yer yoktur. Bu sebeple de en önemli kısımlarına değineceğim. Bu meselenin birinci boyutunda, hükümetin, PKK terör örgütü ile görüşmesi kesinleşmiştir. Başbakan Erdoğan’ın bu konuda sorumsuzca sözleri vardı. “Bizim PKK ile görüştüğümüzü iddia edenler şerefsizdir” demişti. Sayın Erdoğan’ın bu ses kasetleri üzerine bir özür borcu vardır. “Terörle müzakere değil mücadele edilmelidir” konusunda hükümet, hem de terör örgütü ile görüşüyorsunuz dediğimizde bize hakaret eden hükümet, bugün MHP’nin haklılığını görmüştür, ama hakkını daha teslim etmemiştir. İkincisi, hükümetin PKK ile görüşmesi terörist başından “önderlik”, “sayın” gibi ifadeler eşliğinde bahsedilmesi de ayrıca affedilir gibi değildir. Diğer taraftan da bu görüşmelerin kim tarafından neden şimdi sızdırıldığını da iyi araştırmak gerekir. Şu kadarını söyleyelim, olağan şüpheliler; MOSSAD ve PKK’dır. Bu şüpheliler zaten ortak çalışmaktadır.İsrail PKK’yı yeniden kullanabilir mi?

İsrail her zaman PKK’yı kullandı, kullanıyor. Bugün de kullanması için gerekçeleri her zamankinden fazla. İsrail, elindeki araçları acımasızca İran’ı zayıflatmak için, Suriye’de rejimi yıkmak için kullanıyor. İsrail istihbaratı, Suriye ve İran istihbaratı PKK içinde çok etkin. Ama hepsi PKK’yı taşeron olarak kullanıyorlar. İran bir yandan savaşıyor, ama bir yandan da kullanıyor. Bölgede çok denklemli bir problem var.

Gazze’ye Arap dünyasının tepkisini veya tepkisizliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Onları da samimi bulmuyorum. İsrail’le savaşın eşiğine geldik ama hiçbiri açıktan yanımızda değil. İsrail’in en büyük düşmanı İran bile yeri geldiğinde bizi uyarmaktan geri kalmıyor. Mavi Marmara nasıl yanlışsa, bugün de hükümet aynı yanlışı devam ettiriyor. Türk halkı savaştan korkan bir halk değil. Ancak durduk yere savaşa girmemizin de bir manası yok. Türk halkına yönelik zaten terör savaşı açılmış durumda. Esas derdimiz terör ve onu yenmemiz lazım. Mısır Müslüman cumhuriyet değil mi? Gazze’ye en kolay ambargoyu onlar çözer. Refah kapısını açın, sorun bitsin. Herkes süklüm püklüm otursun, Türkiye kalkıp savaşın eşiğine gelsin. Bu, bana göre ikiyüzlü bir siyaset. Bu mahallenin saf bıçkın delikanlısı rolüne soyunan bir Türkiye var bugün. Sıfır sorun diye yola çıkanlar ülkeyi bütün komşularımızla savaşın eşiğine getirdiler. Yakında Güney Kıbrıs Rum Kesimi ile de doğalgaz aramaları sebebiyle büyük sıkıntılar yaşayacağız. Türkiye içeride de dışarıda da sıkıntılı bir sürece giriyor. Arap coğrafyasındaki şatafatlı karşılamalar bizi aldatmasın...
D
13 yıl
POMPİL KÖPEK
Bugün size ne piyasaya düşen malum ses kasetinden, ne öpücük muhabbetinden, ne de BOP eşbaşkanının BOP gezisinden bahsedeceğim. Bugün size sadece pompil köpeğimizden bahsetmek istiyorum. Çünkü karmaşık görünen olayların cevapları aslında çok basit olabiliyor.
Bizim masal gibi bir köy evimiz vardı. Yemyeşil bir köy… Evimizin bir tarafından dere, diğer tarafından yazın karpuzu çatlatacak kadar soğuk suyu olan bir çay akar. Köy olunca mutlaka bir köpeğiniz de vardır. Bizim de vardı. Adı pompildi. Pompil ne demektir, babam neden böyle bir isim vermiş bilmiyorum ama pompil köpeğimizi hiç unutmadım.

Gündüz kapımızda bekleyen, yabancılara havlayan pompil, gece olduğunda asla yatmaz, hatta sabit bir yerde bile kalmazdı. Havlaması bir harmandan, bir bağdan, bir bahçeden, bir kapımızın önünden gelirdi. Evin çevresini, bağ ve harmanımızı sabaha kadar neden turladığını sonra öğrendim.

Ben daha doğmadan harmanımız yanmış veya yakılmış. Bütün ekin ve samanlık. Pompil köpek o günden sonra asla evin kapısında beklememiş. Samanlığın yakılmasından veya yanmasından suçluluk hissetmiş olmalı ki, o günden sonra akşam olunca sürekli harman-ev-bağ arasında koşturarak sabaha kadar mesai yaptı.

Pompil her sabah sıcak yalını yerdi. Bunun haricinde ancak evde et yendiğinde kemik görürdü. Bir de Rahmetli babamın sevgili köpeği idi. Pompil öldüğünde babam çok ağlamıştı.

Ben pompil köpeği özlüyorum. Çakalların baş, köstebeklerin rehber, timsahların gözyaşı döktüğü bu ülkede POMPİL köpeğimizi özlüyorum.

DÜN, DAHA DÜN işgal edilmişken, kadınlarımıza-kızlarımıza tecavüz edilmişken, evlerimiz- harmanlarımız yakılmışken… Yaşadığı toprakları pompil köpek kadar koruma bilinci edinemeyen 2 ayaklı mahlukların baş edildiği bir ülkede pompil köpeği özlüyorum.

Dedemin kardeşi B. Sıtkı amca Kurtuluş Savaşında ünvanlı askermiş. O kuşak yaşadıkları çetin koşullar nedeniyle sertti. Rahmetli B. Sıtkı Amcamın torunu yeni anlattı. Amcam yakaladıkları Yunanlı esirlerin ceplerinden çıkan avuç dolusu kadın göğüs uçlarını anlatır ve o sert yapısına rağmen anlatırken ağlarmış.

Daha kaç yıl geçti üzerinden ocağımız yakılalı? Pompil köpek kadar olamayanlar, pompil köpek kadar olamayanları baş yapıyorsa ülkemde, pompil köpeği yazmak da bizim boynumuzun borcudur.

Aslında bütün mesele bu kadar basittir.

Ben pompil köpekten utanıyorum. YA SİZ?
D
13 yıl
Pkk yandaşları Öğretmenleri yakmaya çalıştı
Şırnak’ın İdil İlçesi’nde, terör örgütü PKK’nın elebaşı Abdullah Öcalan’ın avutkatlarıyla görüşememesini bahane ederek gösteri yapan yüzleri maskeli bir grup, Öğretmenevi binasına molotof kokteyllleri ve taşlarla saldırdı.

Saldırı sırasında binada bulunan 50 kadar öğretmen, büyük panik yaşadı. Göstericilerden bazıları ellerindeki molotofları Öğretmenevi’ne doğru fırlatırken, "Gelmeyin buralara. Terk edin gidin. Burada sizi istemiyoruz. Sizi yakarız" diye bağırdı.

Göstericiler polis tarafından güçlükle dağıtıldı.

Dün gece, Adile Naşin Caddesi toplanan yüzleri maskeli yaklaşık 100 kişi, Abdullah Öcalan’ın avukatlarıyla görüşmesinin engellediğini ileri sürerek protesto gösterisi yaptı. Lastik yakıp, terör örgütü PKK ve bölücübaşı Öcalan lehine sloganlar atan göstericiler, bir süre sonra, daha önce de saldırılara hedef olan Öğretmenevi’ni hedef aldı. Olası saldırılara karşı çelik bariyerlerin konulduğu Öğretmenevi’ne gösterciler molotof kokteylleri ve taşlar attı. Atılan molotoflar binanın ikinci ve üçüncü katında duvara ve pencerelerdeki çelik bariyerlere isabet edip yere düştü.

GİDİN BURADAN, SİZİ YAKARIZ’

Saldırı sırasında binada bulunan 50 kadar öğretmen, büyük korku ve panik yaşadı. Binanın alev almasından korkan öğretmenler, "Polis yok mu? Dağıtın şunları" diye bağırdı. Göstericilerden bazıları da ellerindeki molotofları Öğretmenevi’ne doğru fırlatırken, "Gelmeyin buralara. Terk edin gidin. Burada sizi istemiyoruz. Sizi yakarız" diye bağırdı.

Polis, göstericilere gaz bombası ve tazyikli su ile müdahale etti. Polise de taşlı ve molotoflu saldırıda bulunan göstericiler, güçlükle dağıltıldı.

ÖĞRETMENLER ŞOKTA

Yeni yapılan atamalarla 400 öğretmenin atamasının yapıldığı ilçede kiralık ev sıkıntısı nedeniyle Öğretmenevi’nde kalan öğretmenler, saldırı sırasında hayatlarının en büyük korkusunu yaşadıklarını dile getirdi.

Daha önce da Öğretmenevi’nin bu tür saldırılara maruz kaldığını dile getiren öğretmenler, dün gece de kaldıkları binanın yakılmak istediğini anlattı, "Eğer pencerelerdeki parmaklılar ve çelik bariyerler olmasıydı, içireye düşen molotoflar yangın çıkarırdı" dedi. Öğretmenler, 4 yıl önce yapımına başlanan yeni öğretmenevinin bitirilmediğini belirterek, "Bu tür saldırılara maruz kalmamak için yeni öğretmenevinin hemen bitirilmesini ve bizlerin oraya nakledilmesini istiyoruz" dedi.

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/18712039.asp
D
13 yıl
Bijitürk
< Resime gitmek için tıklayın >


Israrla soruyorsunuz... Tunceli’de halı sahada futbol oynarken baskına uğrayan polislerimizi niye yazmadın?

*
Yazmadım.
Elim varmadı.
*
Çünkü...
3 sene önce
8 Nisan, Salı
Chelsea-Fenerbahçe maçı..
*
Dokuzkaya ile Kutuderesi’nde
yuvalanan teröristlerin telsiz kodlarına giren askeri istihbarat, enteresan diyaloglara şahit oluyor, kulaklarına inanamıyordu. Küçük gruplar halinde dolaşan ve dinlendiklerinden haberi olmayan futbolsever teröristler, 21.45’te başlayacak olan Şampiyonlar Ligi maçını birlikte seyretmek için randevulaşıyordu! Buluşma yeri olarak da o güne kadar varlığı tespit edilmemiş, Zağge mevkiindeki bi mağarayı adres gösteriyorlardı.
*
Londra’da Stamford Bridge’de
düdük çaldı, maç başladı, bismillah,
henüz dakika 4, Ballack taktı, 1-0.
*
Ekran karşısındaki teröristler, erken gelen gole sevinçle çak yaparken... Subay astsubaylardan oluşan seçkin tim, mağaraya yarım saat mesafeye helikopterle iniyordu. İlk yarı böyle bitti.
*
İkinci yarıya baskılı başladık. 56’ncı dakikada soldan serbest vuruş kullanacağız, Alex topun başında, ceza sahası karışık, Lugano kafayla mı atacak filan derken...
Özel tim içeri daldı!
*
Bitiş düdüğü çaldığında, Lampard ikinciyi atmış, Fenerbahçe elenmiş,
bir futbol takımı kadar, 11 terörist öldürülmüş, yedek kulübesi kadar
terörist de yaralı ele geçirilmişti.
*
(PKK’nın tribüne çevirdiği mağarada, jeneratör, çanak anten, televizyon ve
ciddi miktarda patlayıcı madde bulundu.)
*
Nerde oldu bu?
Tunceli’de!
*
3 sene sonra...
N’ooldu Tunceli’de?
*
Elbette elimde bilgi-belge yok ama... Dinlendiğinden haberi olmadan maça gidip baskın yiyenlerin, dinlendiğinden haberi olmadan maça gidenleri
bastığından adım gibi eminim.
*
Top’arlarsak...
*
İşte o nedenle yazmadım.
Yazsaydım...
Maalesef “rövanş” derdim.
D
13 yıl
Kaçak Elektrik Bedeli
Birçok kişinin her ay ödedigi ama farkına varamadığı bir gerçektir ,nasıl farkına varılabilsin ki ? elektirik kurumu
faturaları onu öyle gizli montajlarki ne olduğunu anlayamassın !
Şöyleki elektirik faturalarınıza bakın orada elektrik faturanıza göre size ''k.k kullanım ücreti'' adı altında faturanıza göre ücret geçirildiğini göreceksiniz 100 lira bir fatura ödeyen aboneye en az 10 lira geçirilecektir.

Şimdi başkasının çaldığı mala istinaden (çalan tabiki dogu ve güneydogudaki kürtler) kendi malını devlet kolluk kuvvetleriyle organize çalışıp engelleyemeyen kurum işin kolayını bulmuş , namusuyla parasını ödeyen Türk milletine bedelini çıkarmak.
Bu nası ayarlanıyor örneğin ; enerji santrallerinden çıkan o ay 1 milyar kw elektrik , ama faturaya yansıyan 800 milyon kw saat, kaçak oluşan 200 milyon kw saat kaçak fautaralara yansıtılıyor ve bizde paşa paşa ödüyoruz bu paraları.
D
13 yıl
Cizrede Pkk\u0027lı göstericiler polise ateş açtı.
ŞIRNAK’ın Cizre İlçesi’nde izinsiz gösteri yapan PKK yandaşları ile polisler arasında çatışma çıktı. 4 polis memuru göstericilerin açtığı ateş sonucu, 2 polis memuru ise çöp konteynırının kenarına tuzaklanan bombanın patlatılması sonucu yaralandı. Güvenlik güçleri abluka altına aldığı ilçede geniş kapsamlı operasyonlar başlatırken, sokak aralarında zaman zaman çatışmaların yaşandığı belirtildi.

GÖSTERİCİLER ATEŞ AÇTI: 4 POLİS SİLAHLA YARALANDI

Cizre’de bu akşam saatlerinde Nur ve Cudi Mahallesi’nde PKK yandaşları izinsiz gösteri yaptı. Yolları barikatlarla kapatan göstericilere polis müdahale etti. Göstericiler polisi, taş, molotof ve havai fişekle saldırırken, polis gaz bombası ile müdahalede bulundu. Cudi Mahallesi’nde göstericilerin arasına karıştığı sanılan bazı teröristlerden polislere uzun namlulu silahlarla ateş açıldı. Açılan ateşte 4 polis memuru yaralandı.

TUZAKLANAN BOMBANIN PATLATILMASIYLA 2 POLİS YARALANDI

Cizre girişinde bulunan İdil yolu üzerindeki gösterilere müdaha eden polislerlerin geçişi sırasında ise çöp konteynırının kenarına bırakılan bomba uzaktan kumanda ile patlatıldı. Büyük bir gürültü ile patlatılan bombanın yakınında bulunan 2 polis memuru yaralandı. Yaralı polisler Devlet Hastanesi’ne kaldırılarak tedavi altına alındı. Silahla vurulan polislerden 2’sinin durumunun ağır olduğu bildirildi.

Tam bir kargaşanın yaşandığı ilçe güvenlik güçleri tarafından abluka altına alındı. İlçe giriş ve çıkışları kantrol altına alınırken, özel harekat timleri geniş kapsamlı operasyon başlatıldı.

Polislerden kaçan bazı göstericiler de Dörtyol Kavşağında bulunan öğrenci yurduna molotof kokteyli fırlattı. Boş olan yurtta çıkan yangın polisin müdahalesiyle hemen söndürüldü. Gerginliğin hakim olduğu ilçede zaman zaman güvenlik güçleri ile terör yandaşları arasında çatışmaların yaşındığı kaydedildi.

http://haber.gazetevatan.com/Haber/395770/1/Gundem


Son günlerde pkk nın halka silah dağıttığı yazılıp, çiziliyor. Bu son olaylar, haberleri doğrular nitelikte. Artık Türk halkının gerçeği anlaması ve ona göre önlemlerini alması gereklidir.
D
13 yıl
Ebulfeyz Elçibey\u0027 i Saygıyla Anıyoruz
Elçibey 24 Haziran 1938 yılında Nahcivan’ın Keleki kasabasında dünyaya gelmiştir. Azerbayacan bağımsızlık hareketinin öncüsü ve sembollerinden olan Elçibey yaşadığı dönemde bir çok işkenceye maruz kalmış, bir çok kez ölümden dönmüştür.

1970 li yıllarda Sovyet işgali altında olan Azerbaycan topraklarının bağımsızlığı için mücadeleye başladı ve ilk kez 1976 yılında KGB tarafından Sovyetlerin aleyhinde propoganda yaptığı gerekçesi ile göz altına alındı ve şartlı olarak geri salındı. Bu şart hiç şüphesiz ki onun ideallerinden ve bağımsızlık uğruna verdiği mücadelesinden feragat etmesinden başka bir şey değildi. Ve hiç şüphesizki reddilecek ve bu reddin sonucu sonu bağımsızlıkla noktalanacak büyük ve çile bir yolcuğun başlangıcı olacaktı.

Bağımsız Azerbaycan Cumhuriyetinin ilk Cumhurbaşkanı ve Azerbaycan Halk Cephesinin başkanlığınıda yapmıştır. Cumhurbaşkanlığı görevini ise zamanında ordu daki görevleri ve Karabağ savaşında gösterdiği başarıdan dolayı ödüllendirdiği Suret Hüseyinov un Rusların desteği ile yapılan darbe sonrasında ülkeyi iç savaşa sürükletmemek için bırakmıştır. O’nda milletini zora sokmamak ve yeni kazanılan bağımsızlığı kaybetmemek için gösterdiği bu örnek davranış iktidar hırsı ve koltuk sevdası ile oturduğu yerden kalkmak istemeyen kişilere örnek temsil eder mi bilemeyiz fakat bu davranış büyük bir onur timsalidir.

A) Mücadelesi

Dava adamları hayatlarını sadece ve sadece ideolojilerine adar, Elçibey de aynen bir dava adamına yakışan bir şekilde tüm hayatını davasına adamış, bağımsız bir Azerbaycan için uzun yıllar mücadele vermiş ve her dava adamı gibi başarıya ulaşmış bir liderdi.

O, mücadelesine Sovyetlerin güçlü olduğu henüz çok fazla kan kaybetmediği 1970 lı yıllar da başlamıştı. Bütün yıldırma çabaları, göz altılar, suikastler ve tehditlere rağmen hiç bir şey O’nu inandığı değerler uğrunda savaşmaktan vazgeçirtemedi, alıkoyamadı. Hiç bir güç O’nun sahip olduğu değerler kadar güçlü olmadığı için onu asla yenmeye muktedir olamadı.

1976 yılında Sovyetler aleyhinde propoganda yapmaktan hapse atılan Elçibey 1978 de şartlı olarak serbest bırakıldığında dışarı bırakılmasının bir şartı olan alehte propoganda yapmamayı bir kenara bırakarak verdiği mücadelesine kaldığı yerden devam etti. 1989 yılına gelindiğinde ise yarı legal olarak tanınan AHCP nin lideri olarak göreve başladı.

Kısa süre sonra güç kazanan Azerbaycan Halk Cephesi Partisi artık hükümet tarafından resmen tanındı. AHCP nin ve Elçibey in ilk büyük eylemi ise 30 Aralık ta Nahcivan ve Astradan katılan onbinlerce kişi ile yapılan “Yaşasın Büyük Azerbaycan, Yaşasın Tebriz-Bakü” sloganları ile sınıra dayandığı gösteri yürüşü olmuştur. Ne İran askerlerinin nede Rus askerlerinin savaşmayı göze alamadığı bu bağımsızlık yürüyüşü Güney ile Kuzey Azerbaycan’ı bir birinden ayıran tellerin “Yaşasın Birleşmiş Azerbaycan” sloganları ile parçalanması ile nihai hedefine ulaşmıştı.

1990 yıllara gelindiğinde ise bütün bir pislik yığını olan rejimini ayakta tutmak uğruna dünyaya barış ve kardeşlik naraları çeken Sovyet rejiminin o dönemki Başkanı Mihail Gorbaçov; Azerbaycan Türklerine başka bir şeyi reva görmekteydi. Reva gördükleri şey elbette ki kızıl ordu, kan ve dehşetti. 19 Ocağı 20 Ocağa bağlayan gece Sovyetlerin son artıkları olan Kızıl Ordu bundan tam 70 yıl önce bağımsızlığını gaspetmek için girdiği Baküye tekrardan bağımsızlığını almak için girmişti. Aynen 70 yıl öncesinde olduğu gibi şavaş için çıplak bedeninden başka bir silahı olmayan nice canlar devrildi; Azadlık meydanına akan milyonlarca insan her insan için en değerli varlığı olan canlarını Rus tanklarını önüne sermekten biran dahi olsa çekinmedirler. Ve tam 130 can tankların altında bağımsızlık uğruna şehit oldu. Ama bu sefer 70 yıl önceki gibi olmadı işler. Verilen canların diyeti Bağımsızlıktı artık, esaret değil!

Bu olay üzerine Elçibey ve AHCP (Azerbaycan Halk Cephesi Partisi) bir süreliğine yer altına çekildi. Fakat bir süre sonra Elçibey yeniden sahneye çıkacak ve Mehmed Emin Resulzadenin şu sözlerini 72 yıl sonra tekrar edecekti. “Bir kere yükselen bayrak bir daha inez!” Ve nitekim de öyle olacaktı. Artık Azerbaycan bayrağında orak çekiç kullanılmayacaktı. Azerbaycan Türkü artık Azeri değil Azerbaycan Türkü olduğunu ve bağımsız yaşayacaklarını dile getirecekti.

Dünyada milletlerin bağımsızlığını kardeşlik, eşitlik ve birlikte yaşama vaadeleri ile gaspeden ve zaman içerisinde komünistlikten çok bir Rus emparyalizmine dönüşen dünyanın en berbat sistemi artık çökmeye başlamıştı. Dünya bu çöküşü kutlamaya hazırlanır iken esaret altında olan milletler bağımsızlık için son hazırlıklarını yapmakta ve büyük bir mücadele vermekteydi.

Azerbaycan’da bu mücadelenin başını çeken Elçibey artık son hazırlıklarını yapmakta idi. 23 Ağustos ta Bakü’de yaptığı mitingte artık Komünist Partinin lağvedilmesinin ve Rus askerlerinin tamamen Azerbaycan topraklarından çekilmesi gerektiğini vurgulamıştı. O gün her zaman olduğu gibi Sovyet KGB si yine iş başında idi, bu konuşması üzerine sivil giyimli KGB ajanları tarafından öldüresiye dövülmesi onu daha da kinlendirmiş ve bağımsızlık için daha istekli ve biran önce harekete geçmesini sağlamıştı.

Artık Azerbaycan Türkleride Yüce Başbuğumuzun şu sözler ile ifade ettiği “Ya İstiklal Ya Ölüm” parolası ile dönülmez bir yola girmişti. 14 Eylül 1991 de komünist parti kongresinde partinin lağvedilmesi tartışıla dursun Halk artık Elçibeyin uyarısı ile sokaklara döküldü ve Meclisi kuşattılar. Artık beklenen gerçekleşmiş ve Azerbaycan 18 Ekim 1991 de bağımsızlığını ilan etmişti.

Şimdi sıra asıl bağımsızlıktaydı; "Hukuki yönden bağımsızlığımızı kazandık. Bundan sonraki mücadelemiz gerçek bağımsızlıktır" diyerek Elçibey Azerbaycan’a yakışan bağımsızlığın ne olduğunu gayet iyi bir şekilde vuruglamıştı.

Azerbaycan da kalan son Rus askerlerininde çeklimesi ile Azerbaycan bağımsızlığına kavuşmuştu, inançlı ve azimli Elçibey girdiği bu mücadelen büyük bir zafer ile ayrılmıştı.

B) Vizyonu

Onun hayatı boyunca 3 temel hedefi vardı.

Bunlardan Birincisi: Bağımsız Azerbaycan, ikincisi: İranda ki 30 milyon Azerbaycan Türkünün yaşadığı Güney Azerbayca’la Kuzey Azerbaycan’ın birleşmesi, üçünücüsü ise Öncelikle Azerbaycan ile Türkiyenin daha sonrasında ise tüm Türk Devletlerinin birleşmesi idi.

O bu güzel hedeflerinden ilkini gerçekleştirme başarısı gösterir iken muhakkak ki diğer ideolojilerini de ileride gerçekleştirilmek üzere biz Türk Gençlerine bırakmıştı. Elbette ki emanetinin esareti ile yaşıyacağız. Ve bu emanetini bir gün mutlaka hakikat yapacağız.

“Men Atatürk’ün Esgeriyem”

Elçibey’in en önemli özellkilerinden biride onda olan büyük Atatürk sevgisidir. Öyledir ki Atatürk hakkında ve Atatürk tarafından yazılmış tüm eserleri okumuştur. Ünlü Bakü mitinginde sağ elini havaya kaldırarak “Men Atatürk’ün Esgeriyem” diyerek hitap ettiği kitleyi çoşturmuş ve kendisinde olan Atatürk sevgisini en güzel şekli ile ifade etmiştir.

Yine onda olan Atatürk sevgisine görmek için KGB tarafından maruz kaldığı bir işkenceden duyduğu acıyı şu şekilde belirtmiştir kardeşine.

“Çok işkence gördüm, çok çektirdiler hiç birisine yanmamda, bir Atatürk rozetim vardı yakamda onu aldılar ya elimden hala için yanar.”

Melankolik ve sevecen bakışlarında her Türk gencinin yüreğini ısıtan ve her gence bir ufuk çizen unutulmaz bir liderdi. Kendi adıma belirtmem gerek ise kendi dönemimde gördüğüm ve bir çok otorite tarafından da onaylandığı üzere son yılların en büyük Türk devlet adamı idi. Görüşlerinin hiç birinde yanılmamıştı. Görüşleri büyük bir ülkünün vazgeçilmez bir parçı olsada her zaman sukunet ile diğmalar vuku bularak sistemli bir şekilde gerçeleşebilecek düşüncelerdi.

Onun yüce ideallerine bağlı kalmaya and içmiş biz gençler onun izinden gitmeyi ve ideallerini hakikat yapmayı bir namus borcu bilip; ideallerini tahakkuk ettirmek için var gücümüzle çalışamaya, önümüzdeki engellerden ve sorunlardan yakınmadan hedefe ulaşmaya ve başarımıza inanıyor ve bu başarı için mücadele ediyoruz.

O Bize Hiç Darılmamıştı

Türk dünyasının ve özellikle Azerbaycan ile Türkiye’nin birleşmesi konusunda gösterdiği tüm çabalara rağmen Türkiye nin ona kayıtsız kalması onu hiç bir zaman öz kardeşlerine karşı bir darılmaya itmedi. Hatta öyle ki Ermeniler Karabağ’ı işgal ettiğinde Türkiye’den yardım istediğinde dönemin Cumhurbaşkanı olacak zatın şu yobazlık ve ümmetcilikle dolu olan “Onlar şii biz sünniyiz, gitsin İran’dan yardım istesinler” gibi gayet terbiyesiz ve küstah cevabına bile darılmamıştı. Çünkü bu sözleri sarfeden kişinin Türk milletini temsil etmediğini çok iyi bilmekte idi.

O’nun Azerbaycan ve Türkiye birleşmesi için sarfettiği çabalar ve söylemler ancak vizyonu geniş bir liderin ön görebileceği fikirlerdi. Malesef aynı dönemlerde bir Elçibey in daha bulunamamış olması geniş vizyonunun tam anlaşılamaması ve bazıları tarafından hep yanlış anlaşılmasına sebep olmuştu.

Darbeden sonra döndüğü Keleki kasabasında sonu bir çok cefakar Türk liderinin ve kahramanın olduğu gibi yokluklar içerisinde geçti. Azerbaycan gibi petrol zengini bir ülkenin eski Cumhurbaşkanı Keleki’deki evinde büyük yoklular içerisinde yaşamakta idi. Bu yokluklar ileride onun hayatına malolacak bir çok hastalığında başlangıcı olacaktı.

Prostat tümörü ve sağlıksız beslenmeye dayalı olarak metabolizma sorunları nedeni ile önce Ankara Hastanesine arkasından da hastalığının ilerlemesi nedeni ile GATA ya kaldırıldı. GATA da kaldığı sürece durumu düzelmişti fakat nefes darlığı, akciğer sorunları ve prostat kanseri belasına dayanması yıllardır zorluklarla mücadele eden Elçibey için çok daha zordu. Ve o gün yani bundan 5 yıl önce 22 Ağustos 1990 da hayata gözlerini yumdu. Tarih vizyonu geniş son Türk liderinide bir ulusun bağrını yakarak böyle almıştı elinden.

Ölümünden sonra Bakü’deki mütevazi evini ziyarete gidenler, derme çatma eşyaların yanında sahip olduğu tek lacivert takım elbiseyide buldurlar, üzerinden hiç çıkarılmayan Atatürk rozeti ile birlikte.
D
13 yıl
Türk Kızı
< Resime gitmek için tıklayın >


Türk kızı

Pınar başına geldi
Bir elinde güğümü;
Çattı yay kaşlarını
Görünce güldüğümü,
Bağlamıştı gönlümü
Saçlarını düğümü.
Bilmiyordum bu örgü
Acaba bir büğümü?

Sordum: nerdedir yerin?
Nedir senin değerin?
Yedi kral vurulmuş,
Ne bu ceylan gözlerin?
Hangisine varırsın
Bu yedi ünlü erin?
Şöyle dedi bakarak
Göklere derin derin:

Kıralların taçları
Beni bağlar büğü mü?
Orduları açamaz
Gönlümdeki düğümü.
saraylarda süremem
Dağlarda sürdüğümü.
Bin cihana değişmem
Şu öksüz Türklüğümü...


Hüseyin Nihal Atsız
DH Mobil uygulaması ile devam edin. Mobil tarayıcınız ile mümkün olanların yanı sıra, birçok yeni ve faydalı özelliğe erişin. Gizle ve güncelleme çıkana kadar tekrar gösterme.